bir sabah böyle bir haberle uyanıyorsanız, daha iki gün önce çıkacağı seyahat için "beni de götürün hocam, izmir'i severim" muhabbeti kuruyorsanız, eliniz ayağınız dolanır, kanınız donar.
her saniye yüzü aklınıza gelir, size söylediği şeyleri düşünürsünüz. arada atışmışsınızdır belki haklı dahi olsanız kendinizi suçlu görürsünüz "keşke yapmasaydım" dersiniz.
şimdi çıkıp gelse "hiç hoş bir şaka değildi ama sizi çok özledik" dersiniz boynuna atlar sarılırsınız
onu o halde düşünmek istemezsiniz, hala birileri arayıp "durumu iyi, merak etmeyin." diyecek sanırsınız, cansız bedenini görseniz belki inanırsınız.
ölümün hiç yakışmayacağı tertemiz, gülen, mutlu biri vardır akılda. ardında bıraktığı eşi ve 1 yaşında çocuğu, hak etmediğini düşünürsünüz "o bunu hak etmedi!" diye arkadaşınıza, annenize sarılır ağlarsınız.
sonra biri gelir "yapacağımız bir şey kalmadı, dua edin sadece, başımız sağ olsun" der.
anlarsınız bir şey yapılamayacağını, artık olmadığını...