ses yoktu. kimsecikler yoktu. kuru sıcak tenine değdikçe korkuyordu. dudakları paramparça olmuştu. ayakları vucuduna isyan ediyordu artık. ölmeye ne kadar yakın olduğunu kestiremiyordu. film şeridi gibi geçer demişlerdi ama hiç de öyle olmuyordu. en fazla dekorun kumdan ibaret olduğu bir korku filmi olabilirdi bu. kaç bin kere ölümden korkmadığını söylemişti şu geçen birkaç yılda. ama korkuyordu çok korkuyordu hem de. sığınacak bir delik, tutunacak bir dal diledi kuru sıcaktan. bu saatten sonra tanrı'ya yakarsa komik olmaz mıydı. gurur ölürken bile terketmeyen tek duyguydu galiba.
ve bir ses geldi belli belirsiz, ta uzaklardan...ve akabinde özlediği bir kokuyu hissetti tüm bedeninde...kavak ağaçlarının silueti takıldı gözbebeklerine...acabaya eşlik eden susuz ve acılı bir yutkunmadan sonra artık emindi...çocukken büyüdüğü bahçenin içindeki ağaçlardı bunlar...babasıyla beraber diktikleri ağaçlardan..hafif rüzgarda hışır hışır mutluluğu müjdeliyorlardı kavak ağaçları...hayat buraya da sızmıştı...