1983'te üniversite için ankara'ya geldim.
babamın memuru olduğu devlet kurumunun yurdunda,
62 öğrenci ile birlikte kalmaya başladım.
33 tane hukuk ve siyasal öğrencisi vardı yurtta,
32'si imam hatip mezunu. bunların ailelerinde
babamın mensubu olduğu devlet kurumunda çalışan
yoktu. o yurda nasıl geldiler bilmem.
birbirleriyle müthiş dayanışma içinde ve
inanılmaz çalışkan arkadaşlardı. arkadaşlar
diyorum, çünkü birçoğuyla sahiden çok iyi
arkadaş oldum. bu arada yurtta 12 tıp öğrencisi
vardı, hiçbiri imam hatip mezunu değildi. yurdun
ikinci senesinde, ankara'da çok sert bir kış oldu,
okulum beytepe'de olduğundan iki ay sömestr
tatili yaptık o sene. kış dolayısıyla memleketlere
de gidemedik. ve kaldığım kurum yurdu da kar
yağdığında belediye otobüslerinin çıkamadığı bir
tepede olduğundan yurdumuzda hapsolduk adeta.
aç kalmadık, kurumun lojmanları da yurtla aynı
yerleşkede olduğundan bizleri doyurabildiler.
gel gör ki, iki ay yurtta sıkıldık. briç oynadık
bilen arkadaşlarla. yurt müdürü(-ki o da imam
hatip mezunu idi) bizi briç oynarken yakaladı.
"bir daha bu hareketin tekerrürü halinde idareye
şikayet cihetine gidilecektir" cümlesiyle biten
bir uyarı yazısı aldık müdürden. ikinci kez
yakalandığımızda atıldık. atılan arkadaşların
bir kısmı perişan oldu, ben bir bodrum kat evde
oturan arkadaşımın yanına taşındım. üşüdük ama
battaniyelere sarılarak donmamayı başarabildik.
imam hatipli arkadaşlarımız fire vermeden, üstelik
kurum mensubu olmadıkları halde o yurtta kalmaya
devam ettiler. diş hekimliğinde okuyan iki
arkadaşımız vardı, onlar da ödevlerini yaparken
gürültü yapıyorlar diye yurttan atıldılar. adamlar
ödevleri gereği gürültülü aletlerle alçıdan ağız
ve dişler yapmak, yaptıkları o heykelimsi şeylerde
yine gürültülü aletlerle ince iş çalışmak
zorundalardı. ama yurt müdürümüz yine de onları
yurttan atma cihetine(!) gitti. tıpta okuyan
arkadaşlarımız da, anatomi kitaplarındaki
müstehcen resimler ve darvin teorisini anlatan
kitapları yüzünden yurttan atıldılar. bir kısım
beşiktaş'lı arkadaşımız da, televizyon odasında
dinamo kiev-beşiktaş maçını izlerken, dinamo
kiev'in sürekli gol atması üzerine takımlarına
sinirlenip "dinamo.. dinamo.." diye bağırdıkları
ve böyle bağırarak "kominizm propagandası"
yaptıkları(!) için yurttan atıldılar. imam
hatipli olup beşiktaş'lı olan arkadaşlarımız,
başlarını ders kitaplarından kaldırmadıkları
için maçı bile izlememişlerdi. ha bu arada,
yurttan atıldığım için itiraz dilekçesi yazan
babam taşradaki bölge müdürülüğü görevinden
alınıp, aynı bölgedeki sürgün görevi olan kantin
müdürü görevine getirildi ve oturduğu lojmanı
elinden alındığı için kirada oturmak zorunda
kaldı. yurttan atılıp itiraz eden diğer
arkadaşlarımızın babaları da benzer akıbete
uğradı. anap'ın ilk itidarlık yılıydı. babamın
memur olduğu kurumun bağlı olduğu bakan, sonradan
akp'nin kurucularından ve ağır toplarından olacak
olan cemaatçi zatlardan biriydi. nihayetinde,
yurtta sadece imam hatip mezunu arkadaşlarımız
kaldı; 32 hukuk ve siyasal öğrencisi ve 10'a
yakın eğitim fakültesi öğrencisi. imam hatip
mezunu başka öğrenciler yurda alınarak 60
civarındaki kontenjan dolduruldu. aynı devlet
kurumunun antalya, kuşadası, marmaris, çeşme
ve benzer bazı yerlerdeki kamp alanları yazları
artık kurum mensuplarının tatil yaptığı yer
olmaktan çıkarılıp, yurttaki bu arkadaşların
gençlik kampı alanları oldu.
bütün bunları bu başlık altında neden anlattığıma
gelince: demem o ki, o zamanlar cemaatin
projesinde sadece hukuk, siyaset ve eğitim
adamları yetiştirmek vardı, tıp doktorluğu yoktu.
proje o seneler başlatılmıştı ve şimdi o projenin
sonuçları olan hakim, savcı ve öğretmenler gerekli
köşe başlarını tuttular. hakim ve savcıları
anlatmaya gerek yok. hatta yurttaki arkadaşlardan
ikisi son seçimden sonra hsyk üyesi oldular.
eğitim fakültesindeki arkadaşların bazıları malum
dersanede hocadırlar ve bir kısmı da başta
afganistan ve pakistan olmak üzere cemaat
okullarının yöneticileridir. eğitim fakültesi
okuyan arkadaşlardan biri "türkçe olimpiyatları"
oluşumunun önemli bir adamıdır. ama o dönemin
projesinden gelen tıp doktoru pek azdır. toplumu
"tıp doktoru düşmanı" yapma ve bunu başarma
operasyonu bu yüzden uzunca bir zamandır yürürlüğe
sokulmuştur. bu organizasyonla tıp doktorlarının
yaptıkları her şeyin halka batması sağlanmıştır.
aile hekimi pratisyen doktor, 7000 liradan çok
daha fazlasını hak etmektedir. fakat madalyonun
bir başka yüzü daha vardır ki gözden kaçmamalıdır.
benim bahsettiğim 1983 döneminde "tıp doktorları"
ile ilgili bir cemaat projesi yoktu evet, fakat
bundan 10 yıl kadar önce o proje de başlatıldı.
ve o proje birkaç yıl önce ilk mezunlarını vermeye
başladı. ve onların çoğunluğu aile hekimi olarak
atanıyor. yani aile hekimi olan pratisyen doktorun
sonuna kadar hak ettiği o para, tıp doktoru
sevgisinden değil, proje doktorlarının artık
piyasaya sürülmesindendir. tıp profesörlerinin
aldığı para henüz hak ettikleri kadar değildir,
çünkü onlar proje doktoru değildir. onlar da yavaş
yavaş emekli edilip projeye uygun profesörlerle
köşe başları tutulmaya başlanmıştır, ama henüz
tamamlanamamıştır.
sonuç olarak; aile hekimi olan pratisyen
doktorların 7000 lira kazanması haktır ve hatta
azdır. ama bir de ama'sı olmasaydı keşke!