aşık yusuf kemter

entry1 galeri
    1.
  1. "Âşık Yusuf Kemter, Tunceli'nin Ovacık ilçesinde 1928 yılında dünyaya geldi. Babası Süleyman hayatını rençperlik yaparak kazanan bir köylüydü. Annesi Gülsüm ev hanımıydı. O da bütün Anadolu kadınları gibi tarlada kocasıyla birlikte çalışırdı.

    Âşık Yusuf Kemter'in çocukluğunda çok güzel sesi vardı. Gittiği her mecliste ona mutlaka bir şeyler okuturlardı. Onun söylediği türküyü dinleyen bir kadın "Oğul bu yaşta bu ses, büyüyünce sen çok gönül yakarsın" diye söylenip nazar edince Yusuf rahatsızlandı. Gözlerini kaybetmesine küçük yaşta geçirdiği bu rahatsızlık neden oldu. Gözlerini kaybetmeden Önce yaklaşık üç ay lâl olup ağzını açamadı. Daha sonra dili açıldı ama bu sefer gözü kapanmaya başladı ve kısa bir süre sonra göremez oldu. Gözlerini kaybettiğinde sekiz yaşında bir çocuktu.

    Felek urdu aldı iki gözümü
    Kader güldürmedi nice güleyim

    Gözlerini kaybetmesini alın yazısına bağlayan Yusuf'un en büyük yardımcısı anne ve babası oldu. Babası Süleyman, âşığın yanında yıllarca dolaştı ve ona Türkiye'nin dört bir yanını gezdirdi. Yanık sesiyle söylediği türkülerle dinleyenlerinin bağrını yakarken yardımcısı hep babasıydı.

    1938 Dersim olaylarından sonra köyü Balıkesir'e tenkil edildi. Burada dokuz yıl kaldıktan sonra, 1947 yılında babası Erzincan'a göçtü.

    iki kere evlenen Âşık Kemter'in ilk hanımından bir erkek bir kız, ilk hanımının ölümünden beş sene sonra evlendiği ikinci hanımından ise iki erkek üç kız olmak üzere toplam üç oğlu dört kızı vardır.

    Aşık Kemter 1948 yılında, daha yirmi yaşında bir gençken Erzincan'da gördüğü bir rüyadan sonra aşk yoluna düştü ve gerçek bir âşık oldu. Aşık Yusuf Kemter rüyasında bir sarayın içine girer. Sarayın kapıları yeşil, duvarları yeşil, her şey yeşil renktedir. Gişe penceresine benzeyen bir aralıktan kendisine yeşil bir tepsi içinde yeşil fincanlarla bembeyaz bir süt ikram edilir. Yüzünde yeşil bir örtü (nikap) bulunan birisinin elinden aldığı fincanı içmeden Önce kendisine sütü içerken havaya bakması tembih edilir. Yusuf Kemter fincanı eline alır, kendisine söylendiği gibi kafasını havaya diker ve sütü içmeye başlar. Süt daha dudaklarına değer değmez Kemter "Allah" diye bağırarak uyanır. Yanında yatan karısı ne olduğunu sorsa da âşık bir şey yok der ve rüyayı karısına anlatmaz. Rüyadan uyanır uyanmaz ilk nutkunu söyler:

    Âlem-i mânâyı seyrân eyledim
    Al yeşil giyinmiş bîr güzel gördüm
    Cihanı bezetmiş kendi nuruna
    Beni mecnûn eden bîr güzel gördüm

    Bu rüya âşığın hayatını değiştiren en önemli olay olmuştur. Bu rüyadan sonra dili, nutku açılan dede çocukluğundan beri tanıdığı ve sohbetlerinde bulunduğu Zenkerek Hozat asıllı, Derviş Cemal ocağı evlatlarından Seyit Hacı dedeye bağlandı, ikrar verdi.

    Seyit Hacı keramet ehli olan Allah dostudur. Bir zemheri günü öleceği zamanın yaklaştığını anlayınca müridini çağırır, bir mağaraya gireceğini ve kendisini kırk gün rahatsız etmemesini söyler. Mürit otuz dokuzuncu gün dayanamaz ve şeyhinin nasıl ekmeksiz ve susuz yaşadığını merak eder. Hiçbir ses duymadığı mağarada şeyhinin başına kötü bir şey gelmesinden korkarak mağaraya gider. Mağaraya yaklaşınca tevhid sesleri işitir. Tam kapısından içeri girince Seyit Hocayı kırk kişiyle halka halinde zikir yaparken görür. Halkadakiler de müridi görünce sırra kadem basarlar. Seyit Hacı müridine "'Sen benim sırrımı
    ortaya çıkardın, niçin kırkıncı günü beklemedin" der ve birlikte köye dönerler. Köylülere ölüm vaktinin yaklaştığını, kendisinden bir dileklerinin olup olmadığını sorar. Köylüler de sularının olmadığını söyleyince Seyit Hacı ayağını yere vurur, bir pınar fışkırır ve sonra sır olur.

    Seyit Hacı müridi Âşık Kemter "özüne, sözüne, gözüne, eline, diline, beline, işine, aşına, eşine sahip ol" diye öğüt verir. Âşık Kemter hayatı boyunca mürşidinin bu sözlerini aklından çıkarmaz ve muhafaza etmeyi başarır. Şeyhi için bir nutuk da söyler:

    Yücelerden yüce senin mekânın
    Süzülüp de akıyor zemzem pınarın
    Dost sana bağlıdır ahd ü peymânım
    Yaramın tabibi pirim Seyit Hacı (bkz. Nutuk 98)

    Artık nutku açılan ve aşk ateşini göğsünde büyüten Âşık Kemter'e Erzincan dar gelmeye başladı. Yanında babası olduğu halde Türkiye'nin dört bir yanını dolaştı.

    1992 yılında Adana'daki dostlarının ısrarıyla Adana'ya gitti ve bir yıl orada kaldı. Âşık bir türlü Adana'da rahat edemedi ve 1993'te istanbul'a göçtü.

    Âşığın sesi çok güzeldi. Dinleyenlerin unutamadıkları bir ahengi vardı. Sesini farklı iki tonda kullanırdı. Biri Davudi tokluğunda gür bir ses. Öteki ise tiz bir ses. Bu iki sesle yaptığı ses oyunları dinleyenlerin üzerinde büyük bir etki bırakırdı.

    1965 yılında geçirdiği soğuk algınlığından sonra Âşık Kemter sesinin birini kaybetti. Artık o eskisi gibi sesiyle oyun oynayamaz, ama yine de güzeldir sesi ve türküleri hâlâ yanıktır.

    Âşık Kemter halen Ümraniye Kâzım Karabekir mahallesinde karısı, oğlu ve geliniyle birlikte yaşamaktadır. Kendisine tanrıdan sağlık ve afiyet diliyoruz."

    Alıntı:
    Yâr Elinden Gelen Bâde, 2001
    Âşık Yusuf Kemter'in Nutukları
    Hazırlayan: ismail Güleç
    0 ...