polislerin ya da kural denetçilerinin iki unsuru vardır. bunu filmlere, dizilere ya da hayatın bir çok alanına uygulayabiliriz. birincisi gerçekleri değiştirme üzerine, ideal ve steril dünya da olması gereken kurallar ışığında yapılan uygulamalar, ikincisi ise var olan dünyayı değiştirmeyi değil de onu değiştirmeye anlamaya çalışarak, çözüm arayan uygulamalardır. kurulan ideal dünya, gerçek dünyayı tümüyle yoksaydığından, zihnimize fikrimize dokunmaz ancak hipnoz edebilir.
ülkemizde de bu kabul üzerinden gidecek olursak bir tür dizi vardı. o da didaktik ve yaşanılan dünyadan soyutlanmış ayrı bir ideal dünya oluşturmuş dizi tipidir. bunu polis dizilerinden ya da sitcom örneğinde rahatlıkla görebiliriz. gerçek dünya ile sterilize ideal edilmiş dünya arasındaki çelişkiler, biz izleyicileri "bunlar yalnızca televizyonda olur." tarzı klişelere ulaştırır.
behzat ç. tüm bunların kemikleştiği bir ortamda filizlenivermiş olmasına rağmen, kendinden öncekilere hiç benzemiyor ve bize (izleyicilere) hayatın dilinden konuşuyor. olması gerektiği gibi değil varolan dünyanın resmini çiziyor ve sistem eleştirisini de yapıyor en incesinden. (bkz: faşist değilim. cinayet bürodanım) (bkz: teröristin de annesi var.)
not:özellikle de şule tiplemesiyle türk dizi tarihinin gelmiş geçmiş en romansı karakteri ve iyi oyunculuklarından birine şahit oluyoruz hafta be hafta.