Hüzün yine kapladı odamı. Odamdan içeri süzülen soğuk hava gibi düştü birden. Dört duvara çarpıp sekmeye başladığında hissettim etkisini. içimin elektrikleri gitti ve karanlık çöktü birden. Işık gelsin diye basmaya çalıştım düğmeye. Ellerim karanlıkta önce havada geziniyor, tutunacak bir cisim arıyor, sonrasında duvara değiyor ve orada gezinmeye başlıyor düğmeyi bulmaya. Değse de bassam düğmeye. Bassam da yaksam ışıkları tekrardan.
Karanlığın çökmesi o kadar alışıldık olmuş. Oysaki elektrikler gitmişti en başta, unutuldu. Oturdum bulunduğum yere. Gözlerimi kapasam karanlık, açsam karanlık. Işıklar yandı bir an. Cisim, gözüme göründü. Varlık, hissettirdi kendini bir kere daha. Gözüme göründü, kulağıma çarptı sesi. Ancak garip bir his daha kapladı içimi. Herşeyi görüyor, gördüğümü hafızaya kaydediyor, kulağımla işitiyordum. Ne var ki hala aynı hissediyordum. Gözlerimi kapadım yine. Karanlıktı evet. O karanlık anını hissettim. Açtım gözlerimi ve bir kere daha hissetmeye çalıştım varlığı, bulunulan konumu. Aynı idi. Görünen, anlaşılan o ki, karanlık odama değil içime çökmüştü. Hüzün ruhumu kaplamıştı, doğru ya. Elektrikler kesiliyordu ruhumun gördüğü, hissettiği, duyduğu dünyada.
Benim gördüklerim ise ruhumu sıkıştıran, hapseden, görmemem gerekenler ile eziyet eden, görmek istediklerimi hayal ederek zorlayan dünyada var olan gerçekliklerdi. Ne acıdır ki düğmesi yoktu ışıkları istediğimiz zaman basıp açabileceğimiz ruhumuzun yaşadığı odanın. Karanlığı, kasveti defetmeye çalıştığımızda başarısız olduğumuzda anladık ki gördüğümüz, yaşadığımız dünyanın aşırı yüklenmeleri ruhumuzun dünyasında elektrikleri zayıflatıyor. Işığı sömürüyor bir hiç uğruna. Gece karanlık çöktüğünde ise geriye kalan enkaz altındaki ruh odamız.
Her gün umut veriyor, her günün sonunda yeni depremler ile enkaz altına gömüyoruz ruhumuzu. iç dünyamızda ruhumuz, yıkıntılar arasında delikler arıyor ki nefes alabilsin. Değil kurtarmak için yığıntı altından çıkarmak, delikler dahi açamıyoruz her günün gecesinde, yarattığımız enkazda, ruhumuz için. ilaç almaya çalışıyor, yarım bırakıyoruz. Yarası yarım iyileşiyor. ikinci bir darbede daha da genişliyor. Daha yoğun ilaçlar almak gerekiyor ki ilaç tedavisi ağır gelmeye başlıyor. ilaçtan umut kesiliyor ve ruh, kapana kısıldığı et içinde yalnızlığa terk ediliyor. Ruhun yalnızlığı ise, öyle depresif, öyle kasvetli, öyle karanlık olur ki, gözün gördüğü, kulağın duyduğu dünyayı bir anda anlamsız kılıverir intikam alırcasına.
Artık ne et yığını ışığına kavuşabilecektir, ne kurban ruh, enkaz altından çıkabilecektir. Ümit terk etmiştir bu bedeni ve ruhu. Terk edip gidince, ışığını da alıp götürmüştür. Geri getirmek ise ruhsuz bu dünyaya hapsolmuş et yığınının işi değil, bedeni güçlendiren metafizik dünyanın güçlü varlığı ruhun işidir. Ona iyi bakmalı. Küçük bir çocuk, kırılgan, hassas ve güçsüzdür. iyi bakmalı. iyi yetiştirmeli. Bedenin de sahibi, beynin de sahibi. Gerçek görücü, gerçek duyucu. Duyur öyleyse. Gördür öyleyse…