sevgili sözlük itiraf ediyorum lost dizisine tekrardan başladım . hayır hayır hemen hakkımda karara varma delirmedim henüz. yıllardır hep kendimi sorgulamamı istemez miydin , ben de kendimi sorgulamanın bir yolunun bu dizi olduğu düşünüyorum. ve birazdan yazacaklarım için de spoiler vermiycem sevgili sözlük beni affet.
mesela rousseau soyadlı kadın varya , işte onun kocasının ölmediğini düşünüyorum. doğal yaşamı seven jean jacques rousseau varya sevgili sözlük , işte o bence bu kadının kocası. ve dizinin ilerleyen bölümlerinde Robinson Crusoe gibi karşımıza çıkacağını tahmin ediyorum. ee alıştık zaten filozoflara dizide.
bir de dizinin genel dokusunun siyah-beyaz karşıtlığına dayandığını düşünüyorum. ırk değil sevgili sözlük yin yang gibi bir diyalektik.
siyah beyaz olayı jack uyandığında beyaz ayakkabının ağaçta asılı gözükmesiyle başladı. hatta o esnada köpek geliyordu ya hah işte , ben o köpeğin hermes olduğunu düşünüyorum. sonra değerli filizofumuz john locke'un sahilde uzanmış keyif yaparken dama oynaması , taşların siyah beyaz oluşu ve o esnada michael'ın siyaği yağız bebesinin gelmesi , bunlar tesadüf olamaz sevgili sözlük. dahası da var: mağaradaki cesetlerin bir kıçınının olması ve içinde de iki tane taş bulunması: tabiki biri siyah biri beyaz be sözlük , bu kadarı da pes değil mi? evet evet ben de öyle düşünüyorum.
e şimdi gel de kainat hakkında düşüncelere dalma be sözlük olacak iş mi?
nereden geldiğimi bilmiyorum , nereye gideceğimi de! büyük bir muammanın ortasındayım anla beni sevgili sözlük . eğer diziyi izlememe bu kadar kızıyorsan bana başka bir yol göster ki onu yapayım. ama şunu bil ki , o zaman iştahım da kesilebilir ve
hayata boşvermişlik içinde bulabilirsin beni , benden söylemesi.
şimdilik bu kadar sevgili sözlük ben dizinin diğer bölümlerini izlemeye gidiyorum.