26 Nisan, 2006 08:00:00 (GMT +02:00)
Çernobil faciası sonrası radyoaktif madde taşıyan bulutlar Avrupa ülkelerinin yanı sıra Türkiye'ye de ulaştı.
Kazanın, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ve devlet eliyle 'hasıraltı edildiği' savunulan etkileri, bugün bile sıcak bir tartışma konusu olmayı sürdürüyor.
Çernobil faciasının üzerinden 20 yıl geçti ancak Karadeniz Bölgesi'nde ortaya çıkan kanser vakalarına paralel olarak tartışmaların dozu da yükseliyor.
TAEK, 'nükleer enerjiyi aklamak için elindeki verileri kasıtlı olarak çarpıtlamak'la suçlanıyor.
TAEK NELER YAPTI?
TAEK verilerine göre, Türkiye'de kazanın ilk etkileri 30 nisan 1986'da Trakya bölgesi ve Karadeniz kıyılarında çevresel doğal radyasyon düzeyindeki yükselmeler ile gözlendi.
Bölgenin normal şartlarda 8-10 mikro röntgen / saat olan doğal radyasyon düzeyi 4-5 mayıs günleri 30-50 mikro röntgen/saat düzeyine ulaştı. En yüksek radyasyon düzeyi 150 mikro röntgen/saat olarak Batı Karadeniz kıyısındaki Karasu'da ölçüldü.
Bu saptamanın ardından TAEK radyasyon ölçüm programı başlattı. Program çerçevesinde ülke genelinde çevresel örneklerin ve besin maddelerindeki radyoizotopların analizleri yapıldı, et, süt ve mamulleri, sebze ve meyveler, baharatlar denetim altına alındı.
TAEK, radyasyondan etkilenen bölgelerde üretilen süt haricindeki tüm gıdaların Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) limitlerinin altında radyoaktivite içerdiğini açıkladı. I-131 ile kontamine olmuş sütler ise tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi peynir yapılarak I-131 tamamen yok oluncaya kadar bekletildi.
(I-131, iyot atomunun radyoaktif şekli. Bu atom, diğer radyoaktif maddeler gibi devamlı olarak parçalanarak çevreye radyasyon yayıyor. iyot-131'in yarı ömrü 8 gün.)
Ayrıca mera hayvanlarının taze otla beslenmeleri engellendi ve saman, suni yem gibi gıdalarla beslenmeleri sağlandı.
TAEK, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde üretilen fındıklarda sıfırdan başlayarak AET ve Dünya Sağlık Örgütü sınırları civarında radyoaktivite tespit edildiğini belirtti. Düşük miktarda fındıkta ise bu sınırın aşıldığı belirlendi.
"Çayları imha edin" denilen rapor görmezden gelindi
TAEK, 1987 yılından itibaren ölçüm sonuçlarının hızla düşerek doğal düzeylere indiğini, Karadeniz'deki radyoaktivite seviyelerinin insan sağlığı, ekosistem ve çevre güvenliği açısından bir risk oluşturmadığını savundu.
Ancak aynı dönemde Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nden (ODTÜ) bilim adamlarının yaptığı bir araştırmada 'çayların imha edilmesi gerektiği' uyarısı yapıldı. Zira bilim adamları çayda kilogram başına 10 bin ton bekörel oranında radyasyon tespit etmişti.
DEVLETiN KONUYA BAKIŞI
Bu rapor dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral başkanlığında kurulan Türkiye Radyasyon Güvenliği Komitesi'ne (TRGK) sunuldu. Ancak Komite'de yer alan TAEK Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre 'ölçümlerin hatalı, çayların temiz' olduğunu savundu.
Bunun üzerine Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, 14 ağustos 1986 da YÖK e yolladığı bir mektupla TRGK nın bilgisi dışında radyasyonla ilgili yapılacak tüm yayınlara yasak getirdi. Mektup 28 ağustosta tüm üniversitelere gönderildi.
Bakan Aral: "Biraz radyasyon iyidir"
Radyasyonun etkileriyle ilgili yayınlara yasak getirilirken, halkı 'rahatlatma' kampanyası başlatıldı. Bakan Aral TV'ye çıkarak canlı yayında çay içti. Aral'ın akıllara kazınan bu görüntülerine "biraz radyasyon iyidir" sözleri eşlik etti.
Aral gazetelere verdiği demeçlerde de, dininize, imanınıza inandığınız gibi biliniz ki, Türkiye de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut değildir diyordu.
Özal: "Radyoaktif çay daha lezzetli"
Dönemin Başbakanı Turgut Özal "radyoaktif çay daha lezzetlidir" diyerek basına poz verirken, Cumhurbaşkanı Kenan Evren "radyasyon kemiklere yararlıdır" diyordu.
GiZLi 'CLARKE RAPORU'
13-22 haziran 1986 arasında Hamburg Üniversitesi ile ABD deki Woods Hole Oceanography Enstitüsü nden ikişer bilim adamı, Karadeniz de inceleme yapmak için Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü araştırma ekibine katıldı. Daha sonra 'Clarke Raporu' olarak anılacak araştırmanın sonuçları şöyleydi:
Karadeniz deki yeni sediman kapanının atıldığı alanda, sudaki Çernobil sezyum izotop düzeyleri bomba döküntüsü düzeyinden yaklaşık iki kat yüksektir. Suda, filtre edilebilen parçacıklarda ve planktonlarda (sudaki tek hücreli canlılar) doğrudan ölçülebilecek izotoplar, Sezyum-137, Sezyum-134, Rutenyum-103, Rutenyum-106, Seryum-141, Seryum-144, Baryum-140, Tantanum-140, Zirkonyum-95 ve Niyobyum-95tir" dedi.
Bu sonuçlar 'gizlidir" damgalı bir mektupla yetkililere iletildi.
Çaylarda ölçüm sekiz ay sonra yapıldı
16 aralık 1986 da Çaykur Genel Müdürlüğü, çay paketleme tesislerinde 1985 ve 1986 yıllarına ait çaylarda ölçüm yaptı. TAEK çayın 89.000 Bqkg a kadar radyasyon içerdiğini itiraf etti.
30 aralık 1986'da TAEK 58 bin ton radyoaktif (12.500-89.000 Bq/kg) çayın gömülerek imha edilmesine karar verdi. Bu karar ancak 19 ocak 1988 tarihli Resmi Gazete de yayımlandı ve yürürlüğe girdi.
17 eylül 1986’da Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Doğu Karadeniz Bölgesi’nden gelen tüm fındıkların Fiskobirlik tarafından satın alınacağı ve bölgeden dışarıya çıkarılmayacağını bildirdi. Ancak fındık yasağı daha sonra kaldırıldı.
22 kasım 1986 da Almanya'ya gönderilen 320 bin mark değerindeki 40 ton iç fındık yüksek düzeyde radyasyon yüklü olduğu gerekçesiyle geri çevrildi.
Bu arada kazadan önemli ölçüde etkilenen Dinyeper ve Tuna nehirleri de Karadeniz'e akıyordu.
ODTÜ yine uyardı: "Çayları imha edin"
16 ocak 1987 de ODTÜ Kimya Bölümünden Dr. Olcay Birgül ve Dr. inci Gökmen ve Biyoloji Bölümünden Dr. Aykut Kence, Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanına 'Çayda Radyoaktivite Ölçümleri' adlı bir rapor sundu.
Söz konusu rapor, vatandaşlar tarafından üniversiteye getirilen çaylarda yapılan ölçümleri içeriyordu. Zira zamanın Cumhurbaşkanı Kenan Evrenin çayının bile bu laboratuvarlarda ölçümleri yapılmıştı. Raporda şöyle deniliyordu:
1985 tarihli bazı Çay Çiçeği paketleri yüksek radyoaktivite göstermiştir. Çaydan suya geçen Cs yüzdesi halka bildirilen yüzde 3 ten çok daha yüksek olup, yüzde 65 tir. Günde 5 bardak çay içen bir kişi yıllık 65-105 mrem lik bir doz alacaktır. Yılda 105 mrem lik bir doz almak ise ICRP 1990 da tavsiye edilen sınırın üzerindedir. Radyasyonun eşik dozu yoktur ve maruz kalınan radyasyonu en aza indirmek için her türlü önlem alınmalıdır."
Rapordaki önemli noktalar şöyleydi:
Hamile kadın ve çocuklar çay tüketimlerini azaltmaları için uyarılmalı
Çayın kaynar suyla yıkanması aktivitesini düşürmekte
Daha fazla radyoaktif çay piyasaya sürülmemeli, kirli çayın temiz çayla harmanlanmasına son verilmeli ve radyoaktif olanlar yok edilmeli
Piyasaya sürülen radyoaktif çaylar toplatılmalı
Çernobil radyasyonu çeşitli kaynaklardan alındı
Raporu yazan bilim adamları, Radyasyon Güvenliği Komitesinin üniversitelere uyguladığı radyasyon ölçümleri ve açıklamaları yasağının kaldırılmasını istedi.
Bilim adamları 1988de Ankara Tabip Odası Halk Sağlığı Ödülüne layık görüldü.
Rapora yanıt: "Adi ve pespaye bir gayeye vasıta kılmak gayretkeşliği"
27 ocak 1987de de Hürriyet gazetesi "Çayda Yeni Alarm, Başbakanlığın Yasakladığı ODTÜ Raporunu Yayınlıyoruz" başlığıyla çıktı. Bunun üzerine TAEK Başkanı Özemre, ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Gönlübol a bir mektup yolladı:
... Çernobil kazasından sonra Türkiyede kişi başına 9 ayda alınan doz 22 miliremdir. Bu da bir göğüs röntgeni çektirildiğinde alınan doz kadardır... Bilimsellik kisvesi altında, bilimi kamuoyunu tedirgin etmeye alet etmek gibi adi ve pespaye bir gayeye vasıta kılmak gayretkeşliği, hamile kadınlarda panik yaratabilecek ve pek çok bebeğin doğmadan katline vesile teşkil edebilecektir. Bu davranış, bu raporu kaleme almış sözde bilim adamlarına şeref vermediği gibi ODTÜ için de fevkalade büyük bir talihsizlik teşkil etmektedir... ODTÜ gibi ülkenin irfanına hizmet eden bir müessesenin manevi itibarını zedeleyen bu kabil suiniyet sahibi kişilerin ODTÜ bünyesinde barınabilmiş olmasını derin bir üzüntüyle karşılamakta olduğumuza inanmanızı saygılarımla istirham ederim.
Bir başka profesörden uyarı: "Çaylar yokedilsin"
24 şubat 1987de bu kez Karadeniz Üniversitesi Nükleer Fizik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Adil Gedikoğlu, Bakan Aral'a çalışmasını sundu.
Raporda Türkiyedeki tarım ürünlerinin bir çoğunun Çernobil kazasından sonra az çok radyoaktivite ile kirlenmiş olduğu, radyasyonun eşik dozu olmadığına göre Türkiyede çaydan alınan radyasyonun günde 5 bardak çay içen biri için fazla olduğu, 1987 ürünü çayda radyoaktivite olmadığı, bu nedenle 1986 ürünü çayın toplatılıp yok edilmesi öneriliyordu. TAEK, ölçümlerin yanlış yapıldığını belirtti.
31 martta Prof. Dr. Gedikoğlu bir kez daha Arala yazdı. Doz hesaplama yönteminin hatalı olduğunu, raporu düzelttiğini belirten Gedikoğlu bu kez, "bulunan doz paniğe yol açacak düzeyde değildir" diyordu.
Gedikoğlu ayrıca, radyoaktiviteyle kirlenmiş çayın yok edilmesi gereğinden de söz etmiyordu.
Bakan'dan yıllar sonra gelen itiraf: "Gizledik"
Bakan Aral, 1992'de özel bir söyleşi sırasında şöyle dedi: "Hükümet gerçekten de Çernobilin Türkiye üzerindeki etkileri konusundaki gerçekleri ve rakamları gizlemiştir."