coppola nın ciddi anlamda eser verebileceğini gösterdiği yüksek kontrast siyah beyaz 1983 tarihli filmi. mickey rourke ve matt dillon lı kadrosuna amca torpili ile entegre edilen nicholas cage de mevcut. bol sisli ve dış dünyadan kopuk çizilmiş bir dünyada sci-fi ye kaçmadan, frank miller çizgi romanlarından fırlamış gibi çizilmiş etkileyici görüntüler.
---olası spoiler ibaresi---
genel çerçevesi itibariyle biraz rebel without a cause ortamına benzer ve mod türevi serseri stili bir açılış yapan film sonradan karakter olarak ağırlaşıyor. açılıştaki kavga bölümünde az kalsın beat it çalmaya başlayacak sandığımı söyleyeyim. zira bu teatral kavga bölümü beat it in klibi ile fazlası ile benzer. ikisi de bir yıl arayla yapıldığına göre hangisi sonra çekildiyse biraz intihal olabilir.
sürekli sislerin içinde ve renksiz bir dünya resmedilirken, bulutlar ile sık sık yer değiştiren zaman analojisi fazla vurgulanmış. burada özellikle devasa saatin olduğu sahne gibi çok etkileyici kadrajlar var. bu fotografik görüntü ve kadraj başarısı açısından coppola nın en beğendiğim filmi diyebilirim.
bunun dışında arada fazla ağırlaşan sin city benzeri çekimler ile film noir arasında gidip gelen eski usül gölgeler arasında (ki burada rusty james in kendi ölümü üzerine yaşanacaklara bir göz atması anlamında bi astral yapıp geleyim olayı biraz saçma gibiydi) motorcylcle boy un tüm filmin anahtarı bir üst insan olarak sunulmasının sebebi ise muğlak. her şeyi yapabilme kapasitesine sahip fakat yapmaya değer hiç bir şey bulamayan, toplumun biraz üzerinde seyreden anksiyetik yapısıyla sürgündeki kral, bu anlamsızlık ortasında yapılmaya değer bir şey olarak balıkları nehre atmaya karar veriyor.
tabi olay bu kadar sığ değil. küçük bir alanda sıkışmak yerine büyük bir nehirde kavga etmeden yaşayabilecek balıklar ile rusty james e verdiği denize kadar hiç durmadan gitmesi korelasyonu alenen göze batıyor. nehrin büyüklüğü ile bürbirlerinden koparak sonunda yaşayabilme özgürlüğü kazanan balıklar gibi, rusty james de kendi küçük, kavgacı ve karanlık ortamından koparak sonunda denize ulaşır. tüm filmin sissiz ve açık güneş altında ferahlayan tek karesi olan bu final bölümü karakterin arınma ve hesaplaşmayı göze aldığını gösterir. (annesinin deniz kenarında olması, california vb. de bu hesaplaşmanın içindedir.)
finaldeki çözülmenin ikinci katmanı ise renk körlüğü ile ilgili. film boyunca renk körü ya da tamamen siyah beyaz görme gibi grotesk bir rahatsızlıkla çizilmiş iki karakter film sonunda kısmen değişime uğruyor. tamamen renksiz gören ve kendi sonunu bilerek hayvanları serbest bırakarak hazırlayan motorcycle boy, kendi gibi dünyayı renksiz gören hayvanları özgürleştirerek kendini anlamsızlıktan ayırıyor. bu anlamda motorcylcle boy un film boyunca bir bebek gibi sürekli etrafa sakin, anlamlandırmaya çalışan bakışları, bu hayvani dürtüsel saflık ile birleşiyor.
yine bu noktada balıkları nehre döken rusty james polis arabasının camında kendi yansımasını renkli olarak görüyor. bu çözülmeye karşıt olarak kendi görüntüsünü yumruklaması, pet shop da balıkların ayna tutulduğunda kendilerine saldırmasının apaçık bir izdüşümü. bu kısıtlanmışlık içerisinde hapsolmuş olan rusty james sonunda denize varan bir nehir gibi dinginleşiyor. bunu da daha önce belirttiğim gibi sebepsel olarak anlamlandırılmayan motorcylcle boy bir aziz olarak kendini feda ederek ona veriyor.
---olası spoiler ibaresi bitti---
tüm filmin sonunda çözülmesi ve finaldeki sembolist anlatımları, grotesk mekan oluşumu ve tarkovsky benzeri fotografik yüksek kontrastlı harika çekimleri ile coppola filmografisinin apocalypse now ile birlikte en özgün ve başarılı işi. tabi yine de olayın kökensel illiyet bağını esnetmemekten mütevellit senaryonun biraz ortada kalması ve dahi nihayetinde diyalog ve script anlamında amerikan dekadansı ile masumane bir katharsisi birleştiren yapısının bipolar niteliğinin biraz heterojen durduğunu, yine de bunun kabul edilebilirliğini de belirtelim.
mahallenin pis üçlüsü (lucas-spielberg-coppola) bu kez iyi iş çıkarmış, hakkını yemeyelim..