akira kurosawa nın 1985 de büyük bir cast ile çektiği kral lear adaptasyonu. ciddi bir kaos. japon-fransız ortak yapımı ve 4 akademi ödüllü bir yapım olarak filmin fazla dramatize yapısına karşın shakespeare eserinin güzel bir izdüşümü olduğunu söyleyebiliriz.
---olası spoiler ibaresi---
daha önce de shakespeare uyarlamaları yapan ve adaptasyonda shakespeare e bağlı kalan kurosawa (ki lear eski briton mitologyasında önemli bir figürdür. shakespeare in king lear i yazarken en çok esinlendiği düşünülen tarihsel bir mit olan holinshed in cronicle ıdır. shakespeare den farklı olarak bu metinde lear cordelia ile buluştuktan sonra tekrar tahta geçip huzur içinde ölür. daha sonra çıkan savaşta esir düşen cordelia ise intihar eder. bu farklılık anlamında kurosawa tarihsel mite değil shakespeare targedyasına bağlı kalır.) 17. yüzyıl başı ingilteresini japon kültürüne dönüştürmüş ve kralın kızları arasında geçen tragedyayı imparatorun üç oğlu şekline sokarak cordelia yı saburo ile değiştirmek durumunda kalmıştır.
tabi bu noktada hikaye belirli ölçekte metamorfoza uğramış, shakespeare de göze batan goneril ve regan karakterlerinin entrikaları filmde daha çok eşlenikleri taro ve jiro yerine kaade karakterinde vücut bulmuştur.
kalabalık kadrosu ve dev bütçesi ile gişeyi önceden müjdeleyen ve bertolucci yi uzak doğu turuna çıkartacak denli canlı bir mistisizm rantına denk düşmüştür. bununla kurosawa nın tamamen kapital odaklı bir eser üretmediğini, görsel, mekan oluşumu ve kurgusal anlamda yine başarılı olduğunu, fakat eski stilindeki diyalekt sorgu ve semantik problematikten uzakta, olgunluk dönemi emosyonel baskınlığı ile daha duygusal yaklaştığını imlemek gerekir.
eski stilinden en parlak şekilde göze çarpan bulutlardaki değişim ile olay örgüsündeki katastrof analojisi (ki bu noktada yavuz hırsız olan david lynch e selam çakmak gerek) olmalı. bu mükemmel minimal anlatım bazen karakterlerin toplu görüşü ile çöküş habercisi, bazen de tek karaktere odaklı bakış açısı ile dekadans temalı vurgular bırakıyor.
tabi tragedyadaki eski dönem anlayışını izleyicinin kavramsal hazımsızlığına karşı saburo karakteri (=cordelia) biraz değiştirilip dik başlı çizilmiş. ana temayı böylece açan kurosawa, böylece seyircinin trajedinin çıkış kaynağında bocalamasını engellemiş.
eski tragedya biçemine aykırı olarak önemli tüm karakterlerin öldüğü kapkara bir trajedi olan lear, filmde bazı grotesk sahneler ile (kan fışkıran sahneler slasher havası estiriyor adeta) desteklenerek hırsın ve tutkunun felaketi daveti şekline büründürülüyor. bu da başta belirttiğimiz fazla dramatizasyona sebebiyet veriyor.
---olası spoiler ibaresi bitti---
tüm artı eksi yönleri toparlarsak söyle bir sonuca ukaşabiliriz; prodüksiyon ve bütçe büyüklüğü ile doğru orantılı olarak gişe odaklı görünen ve küresel pazarlama niyetinde çekilmiş epik bir hikaye. teatral savaş sahneleri, kitabın mükemmel yedirildiği kurgusu (ki bu noktada kurosawa nın işi my own private idaho daki gus van sant den çok daha zor tabi.) ile görsel-işitsel anlamda mükemmel olmasına karşın, biçimsel zorunluluk olarak hollywood şemalli görünen ve yönetmenin son döneminde milli olarak yüklendiği elçilik görevinin profesyonelliği altında biraz sıkıştığı bir film.