pink flamingos

entry14 galeri
    7.
  1. ---olası spoiler ibaresi---

    pink floyd’ un çingene ruhlu liderleri syd barrett ile olan 1967 tarihli efsanevi ilk albümleri the piper at the gates of dawn’ ın, aslında temel bir konsept üzerinde yoğunlaştığı ve albümün temasının komik travesti olduğu bilinir. çoğu eleştirmenin gözünde pink floyd’ un asla bir daha asla aynı seviyeye gelemediği bu albümün temasını biraz deforme edip birkaç yıl da ötelersek john waters’ ın filmine yakın bir noktada durmuş oluruz.

    john waters’ ın yaptığı işi çıkarılmış sahneler, röportajlar ve perde arkası ile anlatmaya doyamadığı restore edisyonu bilindiği üzere hassas mideler için felaketle sonuçlanabilir. 72 tarihli film, dönemin klasik eğilimlerinden olan distopya ve şok gelecek temaları ile mikro anarşi ortamları kurmacasını cinsel sapkınlıklarla birleştirip etkisini arttırmayı amaçlıyor. 71 ‘ de ‘’a clockwork orange’’ ile kubrick’ in objektifinden distopik anarşi ve onun sağaltılması yolu ile çıkan bu uçarılık, 75’ de ‘’salo o le 120 giornate di sodoma’’ ile mitsel ve irrite gerilim zirvelerinden birine çıkacak, hatta bu durum duvarın yıkılmasından önceki 87 tarihli batı alman yapım ‘’nekromantik’’ ile daha bir horror shock stili yansımalarını bulacaktı. bahis konusu filmlerin elbette teknik, kronolojik ve tema anlamlarında farklılıkları olsa da; aşırılıklara ve uç noktalara dikkat çekmeleri ortak paydasından hareketle, söz konusu filmlerin hepsinin temel bir argümanı ve anlatıp savunduğu ya da yalanladığı değer var iken; pink flamingos’ da bir temel önerme görmek zor. i̇ğrençlik ile zaman zaman komedi unsurlarının iç içe geçtiği filmde aşırı uçların keskinliği soğuk renkler ile verilirken, filmin vandal ve kollektif mizantropi içindeki bireyleri (kendi deyimleri ile dünyanın en iğrenç insanlarını) gözlemlemek dışında bir şey sunamıyor.

    filmle ilgili new york magazine’ in ‘’pornografinin ötesinde… bunuel’ in un chien andalau filmine en yakın amerikan yapımı.’’ yorumuna akıl sır erdirememekle birlikte, sadece göz bebeğinin jiletle kesme sahnesinden dolayı böyle bir ahmaklığa düşmemelerini temenni ediyorum…

    filmin star’ ı divine’ ın gerçek bir travesti olmasının yanında filmin sonundaki gerçek dışkı yeme sahnesinin hiçbir anlamı olmaması açıkçası john waters’ ın filmi hakkında bu kadar dillendirdiği şeyin ne olduğunu merak ettiriyor.

    connie ve raymond karakterlerinin çizgi film ayarındaki basit planları ve aptallıkları (ki sonunda aşırı aptallıktan mahkum edilmeleri güzeldi), 3. sınıf bir oyunda rastlanabilecek ölçüde andavallık içeren en iğrenç insan olma yarışı konusu, yiğit özgür benzeri dehşetengiz crackers ve soğuk sapkın cotton karakterleri, egg man’ in bond çantasında silah gibi özenle dizilmiş yumurtaları, kendilerinden geçmiş bir halde connie ile raymond’ un evini ‘’shaman pervers’’ şekilde yalayarak büyü yapmaları ve hatta bu büyünün işe yaraması filmin anlatım, mekan ve karakter olarak düzgün kurulmuş eğlenceli kısımları…

    belgeselvari çekimler ve yorucu bir aktüel kameranın yardımıyla ilerleyen film grotesk karakterleri, aşırı teatral ve yapay oyunculuğun doğal halleri ile uçlarda olmaları açısından ortama tam düşmesi, iğrençliğin bir akım olduğu ve gelişeceğini uman toplum zararlılarının şöhret beklentisinin tezatlığı gibi artılara sahip.

    bunun yanında filmin dönemsel distopik anarşi beklentisi ve alt devrim-karşı devrim temalarını ucundan verip savunamama, gereksiz dışkı yeme, ensest oral seks gibi anlamsız sahneler ve en önemlisi hiçbir sonuca ulaşmamakla birlikte hiçbir önermesi olmaması gibi büyük bir eksiler listesi mevcut.

    ---olası spoiler ibaresi bitti---

    Sevişme sahnelerinde öldürdüğü tavukla ilgili olarak yönetmen john waters’ ın açıklamasının ise ahmakça, yetersiz ve bayağı olduğunu da belirtelim…

    Sinema meraklılarının aç karna izlemeleri gereken, ama konuya vakit geçirme amaçlı yaklaşanların abesle iştigal edeceği bir garip kara pornografi komedyası.
    3 ...