freaks

entry25 galeri video2
    12.
  1. ---olası spoiler ibaresi---

    ne söyleyeceğimi çok iyi bilmiyorum açıkçası. uzun zamandır izlediğim en mükemmel film. konusu, alt metinleri, oyunculukları ve mekanları ile harikulade!

    üzerine oldukça araştırma yapılmıştır elbette ve benim değerlendirmelerimin doğrulukları su götürür olacaktır ama yine de girişeceğim, mecburum.

    en başında ucubelerin (bu noktada hemen müdahale etmek yerinde olacaktır. ‘’freak’’ kelimesi dilimize genelde ucube olarak çevrilir. bu bizim için negatif olsa da çok şiddetli bir tanım değildir. oysa freak kelimesi yabancı metin ve filmlerde ‘’insan ile hayvan arasında duran, tiksinti uyandıran mahlukat’’ gibi daha şiddetli bir anlama haizdir. filmde bu kelimenin sıklıkla telaffuz edilmesi bu vurgu ile daha da önem kazanır.) kendi aralarında geliştirdikleri ve adanmışlığa dayalı bir ahlak sistemleri olduğunu ve bu sistemin bu normal dışı ve istenmeyen yaratıkların(!) kendilerini korumasını sağladığı belirtilir. bunun hemen öncesinde tarihte bu ucubelere yaklaşımın ilkelliği, soyluların eğlenmesi için bir hayvan gibi meydanlarda tutulmaları ve bu sürecin günümüze dek uzanması belirtilip en sonunda da bilimin yakın zamanda bu hataları temizleyeceğine duyulan inanç ile birlikte bu ‘’abnormal and the unwanted’’ olarak nitelenen acayip mahlukların korku dolu hikayesinin sunulduğu belirtilip prologue bitirilir.

    bu uzun önsözde atıfta bulunulan kavram ve düşüncelerin arasındaki müthiş tezatlık filmin ilk çarpıcı sürprizidir. tarihteki uygulamaları insanlık ayıbı kertesine yaklaştırırken, bunu bilimin tedavi edeceği umulan hatalar olduğunun belirtilmesi; bu sürecin maalesef günümüze dek uzandığının altının çizilmesi ile birlikte, gerçek insanların oynadığı ve sadece bir cinayeti belki barındıran (bu noktada dönem gangster ve korku sinemasını inceleme yerinde olacaktır.) bir filmi en ürpertici korku hikayesi olarak sunması, sürekli kendini yalanlayan ve kendi yalanlarına inanan gerçek bir hasta(!) profili çiziyor, ki bunu mikrokozmostan makrokozmosa götüren bir analoji kurarsak toplumsal eleştirinin ilk basamağında durmuş oluruz.

    bir de filmdeki bazı önermeleri gerçek hayatta sorgulamayı deneyelim;

    bugünkü bilimsel anlayış insanların fizyolojik olarak ortalama değerlerinin belirli olduğunu ve bu değerlerin belirgin bir şekilde dışında olan kişilerin fizyolojik anomaliye sahip olduğunu, daha keskin bir deyişle hasta olduğunu kabul eder. bu sebeple cücelik, kol, bacak ya da baş gibi bölgelerdeki deformasyon ya da stilizasyon benzeri görünümler hep çözülmesi yahut tedavi edilmesi gereken sorunlar olarak kabul olunur.

    kimileri kaideye çok büyük bir itkisi bulunmayan bu sorunun çözümünde diyalekti dışlamanın gereğini belirtse de, biz yine de tersinir olan yolu tercih edeceğiz. yani sayıca azlık elbette ki norm kavramının oluşumunda olmaması gereken bir etkidir. yani matematiksel olarak üstün olan tarafın iyi, diğer tarafın ise ‘’acayib-ül mahlukat’’ addedilmesi mantık açısından saçmalıktan ibarettir. buna karşı çıkabilecek olası bir doktorun birincil argümanı insan vücudu yahut genetiğindeki normal akışın sapması veya işlev/fonksiyon kaybı ile bağıntılı komplikasyonlarla ilgili olacak ve bu da elbette okunan kaynak neşriyat yahut görülen örneklerin norm sayılması için gereken matematiksel üstünlük ile doğrudan ilintili olacağından bizim tezimize en ufak zararı dokunmayacak bir abes ile iştigal olacaktır.

    bu noktayı kabul ettikten sonraki adım herhalde filmde yansıtıldığı gibi onları doğaya uyarlayıp bu istenmeyen pürüzleri tesviyeden ziyade birlikte yaşayabilecek farklılıkları olan iki benzer canlı olarak kabul etme sürecine doğrudur.

    filmin başlarındaki tarihsel örnekler ve dahi filmin içindeki uzun kişilerin ucubelere davranışları izleyicinin psikolojisini olumsuz etkiler. tüm filmin bir sirkte geçmesinin önemi burada kendini ortaya çıkarır. acaba gerçekten hiç bunun üzerine fikir yürüttük mü şimdiye değin;

    cüce, kol ya da bacak anatomisi farklı, görüntüsü insanlarda korku, şaşkınlık ya da kahkaha etkisi uyandıran (burada bir diğer önemli film olan elephant man’ i hatırlayalım.) kişiler için sirk biçilmiş kaftandır. ya da en azından biz öyle düşünürüz. bizim sadece eğlenmeye ve gündelik olanın dışına çıkmaya gittiğimiz bir yeri onların mecburi evleri kabul etmesinin altında yatan toplumsal baskı ortaçağ öncesinde ne ise şimdi de odur. sadece yaptırımların şiddet skalası revize olmuş fakat düşünce bareminde bir farklılık olmamıştır.

    yine filmin başında belirtilen aynı bizim gibi duygulara sahip olmaları imlemesini dikkate alırsak film boyunca onlara haksızlık eden, aşağılayan kişilere duyduğumuz öfkenin kaynağı, basit bir psikolojik reaksiyondan öte, şimdiye kadar hiç aklımıza getirmediğimiz ve sorunun çözümü hakkında konformist tavrımızdan en ufak ödünü bile çok gördüğümüz bir konuda dürtülmemizin verdiği vicdani baskıdır. zira insanların bugün de sirklere gidip bu acayipleri izlediği gerçeği mesnetinden hareketle, onları bu cam fanusa hapsedenler ile bizim aramızda en iyimser tahminle fail-yardakçı ilişkisi olduğu açıktır…

    günümüzden 80 yıl önce bunları bize sunan bu harika film, kendi öncüllerinden üzüntüyle bahsederken acaba narrator’ un çok kısa zamanda çözüleceğini umduğu sorunda hiçbir gelişme olmadığını ve dahi sorun kelimesinin bu cümle içerisinde düşüklük yaptığının ayrımına varılacak denli bile üzerine düşünülmediğini görse üzülürdü sanırım.

    filmin başında tanıtılıp uzunca bir cut atılan ilk ucube filmin sonuna dek saklanırken, filmin dönem sci-fi denemelerinin aksine supernatural bir temele dayandığının en sonunda ortaya çıkması ise ters yüz edici bir darbe. bizim doğa dışı olarak gördüklerimiz ile ilgili sorunu film boyunca çizgisel bir kurgu ve tamamen mantıksal yollardan hallederken, normal olanın finalde metafiziğe maruz bırakılması taşlamanın güzel bir temsili elbette…

    alt metinsel çıkarımlar dışına sarkarsak filmde oldukça güzel detaylar var. henüz murnau kıskacından yeni kurtulunmaya çalışıldığı bir zamanda böyle ters yüz bir sahte gerilim çekmek de zaten öyle kolay olamazdı.

    filmin kötü kadını trapezcinin isminin cleopatra seçilmesi (gerçek kleopatra’ nın kölelerine yaptıkları işkenceler ve sefih yaşamını hatırlamak gerek.), kısa boyu ve tiz sesi ile bir erkek olduğunu haykıran hans’ ın acıtıcı karakter yapısı, filmdeki tüm karakterlerin gerçek olmasının verdiği şok etkisi(tamamen gerçek insanlardan oluşan gerçekçi bir öyküye korku denmesindeki gayenin sıfır noktası tam da burasıdır.), gümüş ekrandan kalma abartılı oyunculukların, kendiliğinden grotesk bir yapıda olan sirk atmosferinde harika bir şekilde yedirilişi, onları sirkte gördüklerinde hayretten çığlıklar atarken kendi arazisinde gördüğünde cin çarpmışa dönen karakterler, venus’ un phroso’ yu küvetten çıkmaya ikna etmeye çalıştığı sahnede bir elinin küvete girmesi ile verilen meşum erotizm, yapışık ikizlerin evlilikleri ile ilgili woody allen’ a bolca malzeme çıkarabilecek türden diyaloglar, vagonların çevrelediği o tecritten çıkıldığında karakterlerden mutlaka birisinin ölmesinin gerekliliği(ölüm sahnesi net olarak verilmese de akvaryum kırıldığında balıklara ne olduğunu hepimiz biliriz. ayrıca filmin tepkiler yüzünden kesilip değiştirilen sonunda hercules’ in hadım edilerek film boyunca en çok değer verdiği erkekliğinin öldürülmesi, cleopatra’ nın ise üzerine dallar ve çamur atılarak güzelliğinin öldürülmesi gibi ters köşeler var imiş. belirtelim.), ve elbette sinema tarihinin en muhteşem sahnelerinden biri olan düğün yemeği sahnesindeki tüm freak’ lerin hep bir ağızdan söylediği ‘we accept her, we accept her one of us one of us gooble gobble gooble gobble!’’ şarkısı!

    hans’ ın tiz tiradı ile başlayıp ucubelerin ahlak yasalarında belirtildiği ölçüde intikamlarını almalarına giden yolda tüm o insani(!) güzelliğini her nasılsa kaybedip, katastrofik bir canlıya dönüşen cleo’ nun durumu hem freaks’ in söylediği ‘’we accept her one of us’’ sözünü isteseler de istemeseler de tutmalarını; hem de bir kez olsun salt çoğunluğun yenilmesinin vereceği katharsis’ i tanımlaması açılarından mükemmel vurgular olmuş.

    en sonunda, güzelliğine hayran olup kandığı mükemmel yaratığın onlardan biri olmasına üzülen hans’ ın, artık sirkten çıkıp sahip olduğu miras ile içinde yaşadığı sırça köşkünde belki fiziksel olarak değil ama burjuvazi kuralı gereği cleo için üzülmesi mükemmel dramaturji. yüzyılların öcünü alırcasına aralarına kabul edip ucube yaptıkları cleo’ nun yanında, sirkten kurtulup refaha kavuşan, uzun boylu insanları hizmetine alan hans’ ın kendini unutup cleo’ nun ucube olmasına insanca(!) üzülmesi. tam ters köşe, harika kontrapunt, mükemmel yargı…

    ---olası spoiler ibaresi bitti---

    hakkında kitapların yazılabileceği ölçüde kapsamlı ve sinematografik anlamda da bir o kadar muazzam olduğunu düşündüğüm bu filmle ilgili objektif olamıyorum ve ne yapın ne edin mutlaka izleyin diyorum. hepsi bu…
    3 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük