peşin edit: aşağıdaki yazı sevişmeyi özendirici öğeler içermektedir..sonra kalkıp zina, günah, yanacağuzzz daşş düşecek başımıza diye çığırtkanlık yapacak olanların bir an önce bu yazıyı atlayıp devam etmeleri gerekmektedir..neyse efenim..
vakt-i zamanında bir kadın yazar söylemişti buna benzer birşey, yani buna benzemese de öz itibariyle konuyla alakalı bir şeyler söylemişti:
- kadına ilk defa sıkış tepiş otobüslerde dokunarak zevk almaya çalışan bir toplumun erkeklerinden yatakta don juanlık beklemek zannımca yanlıştır...
sorun erkek ya da kadında değildir..geniş bakarsak sorun toplumun ilişkilere bakış açısındadır..öyle bir toplum ki ergenlik çağındaki kızların, henüz kendilerini yeni yeni keşfedip vücutları üzerinde kendilerince içsel deneyler yaptıkları ve bundan zevk aldıklarını farketmeleriyle bunun sadece kendileriyle kısıtlı kalması gerektiği düşüncesinin dikte edildiği bir toplum dişisi...
hadi insan ırkının dişisinin östrojen hormonu ergenlik yıllarında görece dizginlenebilir, hele ki dahili olduğun toplum muhafazakar bir dine ait bir toplumsa..mecburen..sonuç olarak en erken yirmili yaşlara kadar kendi kendini tatmin etme zorunluluğunda olan bir dişi türünün çoğunluğunu oluşturdurduğu topluma katılır bu dişi cinsmiz...
ilk testesteronu farkettiği andan itibaren tamamen penisine odaklanmış olan ergen erkek ne yapsın..hayvanlık ile insanlık arasında gidip gelen o karmaşık döngü içerisinde bir de üzerine yüklenen üniversite sınavı, geleceği falan filan..ders çalışsa ereksiyon olur, çalışmasa yine ereksiyon olur, zaten sürekli erekte haldedir..ergen erkek ya, var mı ötesi, kafa beyin dağılmış...
kız arkadaşlarıyla ilişki kurmaya çalışır, göster ama elletme mantığıyla yoğrulan beyinlerden oluşan ergen kız yığını karşısında iyice içe kapanır, ve o hayatı boyunca bir daha yakalayamayacağı testesteron fazlalığını banyo köşelerinde normalleşebilme adına dengelemeye çalışır - doğası gereği -, hepimizin bildiği tabirle otuzbir çekeerek...
sonra da çıkıp türk erkeğinden don juanlar çıkmasını bekleriz, kadınından da yatakta geyşalar falan...
sağlıklı bir toplum, sağlıklı bireylerle mümkündür..sağlıklı bireyler de henüz gençliğinin körpe yıllarında, ahlak denilen olgunun toplumu değil kişinin kendisini ilgilendirdiğini, ve her bireyin kendi ahlaki değerlerini en geç on yedi onsekiz yaşlarında iken oluşturması gerektiğini bilen - bilmesi gerken - genç nesiller yetiştirilmesiyle mümkündür...
aksi halde şu anki durum zaten kaçınılmazdır..yani kimse türk erkek ve kadınlarına sonucu itibariyle ilişkiler hakkında bulunduğumuz döneme dair işkembe i kübradan atmamalı efenim...
konu aslında çok fazla değşken parametreleri olan bir konudur, sosyolojiden toplum psikolojisine kadar..lakin her zaman olduğu gibi yazarın kafası güzel, hadi bakim sağlığınıza...
