Benim için tekrarlanamayacak. ismim? hiç, sanırım, uzun süre duymadığım için hatırlamakta güçlük çekiyorum. Neden mi? Benim hikayem 2009'zun ilk gününde "bitti". Bazen beklenmedik gelgitlerim olurdu benim, yaşama karşı kısa bir soğuma anı..Ama o yılbaşı akşamı bir geldiler ki gitmek bilmediler..içerideki eğlenceden bıkıp odama geldiğimi, haplarımdan yaptığım bir aranjmanı biramın son yudumuna katık ettiğimi hatırlıyorum hayal meyal. Yatağıma yavaşça uzanırken, "artık onların cennetine alınmam" diye düşündüm ve son sigaramın son dumanını içime çekip söndürdüm..Cehennem olarak ben bunu beklemiyordum. Bazıları derler "aslında cennet de cehennem de dünyada"... Cenneti görmedim, ama cehennem tam anlamı ile bu olsa gerek, o çok sevdiğimiz dünyanın etkisiz elemanı olmak...Göğsümde bir acıyla uyandım ve gözümü açtığımda dayanılmaz bir ışık ve ortasında bir silüet yavaş yavaş kayboldular..Sonra sonra düşündükçe Azrail'di sanırım o, öyle beklendiği gibi kara cüppeli filan değil, safi ışık. Bu ani acı ve ışık ile irkilerek hızlıca doğruldum, görüşüm düzeldiğinde farkettim ki hala yatakta yatan bana bakmaktayım. Ama bir sorun vardı, görüşüm gri tonlarda ve pusluydu -hala da öyle. Yaşamın sesleri ise uzaktan ve boğuk geliyordu. Doğrulmaya çalıştım ama sağımdaydı bacaklarım, altımda ise beyaz-gri bir duman kümesi. Öylece kalmıştım, odayı telaşla incelerken saate takıldı gözlerim -21:00. Işığın düğmesine baktım, kapalı konumdaydı. Oysa benim için odamın içi bir fahişenin soğukluğu gibi istanbul gününde saat 12 aydınlığındaydı. Günler geçtikçe öğrendim geceyi, gündüzü, karanlığı, aydınlığı ayırt edemeyen bu gözlerin iyi tasarlanmış bir ceza olduğunu...
"Hadi abi kalk artık, geç oldu, bizden çok uyudun" diye fısıldıyordu ev arkadaşım Tezcan'in sesi odada olmasına rağmen. Açmamıştı ışıkları daha, yataktaki bedene odaklanmıştı gözleri. Bir iki kere daha seslendi. Şaşkınlığı üzerimden atıp cevap vermeye çalıştım ama sesimi kendim bile duymuyordum. Işığı açtı, yanıma geldi, şakadan hafif tokatladı. Suratı değişmişti, elini yanağıma koyup kısa ama bana normal konuşma sesi gibi gelen bir çığlık attı. Soğumuş olmalıydı bedenim, o içeri, diğer ev arkadaşım Necati'ın yanına koşarken olayı yeni idrak etmeye başlamıştım. "Cehennemime hoşgeldim."
Necati koşarak içeri girdi, suratında geç kalmış olmanın endişesi, "Naptın be oğlum?" dedi. Bedene eğildi, ilk yardım yapmaya çalıştı ama nafile...Çaresizliğinden kaynaklı bir sinir ile dolmuştu, küfretti sağı solu yumrukladı. ilk yardım sırasında kolu o an göğsümün bulunması gereken yerden delip geçmişti. Burada olduğumu hissettirebilmek için hala benim olduklarından şüphelendiğim iki kol silüeti ile omzunu kavramaya çalıştım ama tahmin edebileceğiniz gibi dokunamadım.
O vakitten sonra etrafımda olanlardan çok yeni "durumuma" yoğunlaştım. "boşlukta Süzülmeyi" öğrenmek oldu ilk işim, içerdekiler ölümümün şoku ile sarsılırken..Hareket etmeyi kavradığımda ilk yaptığım insanlara yaşattığım üzüntüden uzaklaşmak oldu..1 hafta kadar (öyle olduğunu var sayıyorum) öldüğüm eve uğramadım, uğrayamadım..Koku alamıyorum hala, bir şey yemeye ihtiyaç duymadığım için tat alabildiğimi de zannetmiyorum..Görüşüm bozuk, işitmem ağır..Şunu anladım ki yeteri kadar konsantre olursam eşyalara dokuna biliyorum, ama çok zor zira size şu satırları yazdığım kalemle defteri tutabilmem bile çok uzun zamanımı aldı..Siz mi kimsiniz? Nette bu defteri bulan meraklı bir okur sanırım. Neden yazıyorum derseniz de sanırım bir sesim olsada hikayemi anlatabilsem isteği.
Evet ben bir hayaletim, bu da benim "ölü" hikayem. Cehennemime hoşgeldiniz!!