Saygun 7 Eylül 1907'de izmir'de doğdu. ilk derslerini babası Celal Bey'den aldıktan sonra 1912 yılında Hadika-i Sübyan okuluna başladı. Müziğe olan ilgisi ortaya çıkınca eğitimine sanat ağırlıklı bir okul olan izmir ittihad ve Terakki Mektebi'nde devam etti. Dönemin ünlü müzik öğretmeni ismail Zühtü Bey'den solfej dersleri aldı. Saygun 13 yaşında ismail Zühtü Bey'in önerisiyle italyan asıllı müzik öğretmeni Rossati'den piyano dersi almaya başlamıştır.
ilk sistematik müzik derslerini 1922 yılında Macar Tevfik Bey'den (Alexandro Voltan) aldı. 1923 yılından başlayarak Hüseyin Saadettin Arel'den armoni dersleri almaya başladı. Ayrıca Fransızca kaynaklardan kendi başına armoni ve kontrpuan çalıştı. "La Grande Encyclopedie"nın müzik maddelerini Türkçe'ye çevirdi. 1925 - 1928 yılları arasında izmir'de ilkokul ve lisede müzik öğretmenliği yaptı.
1928'de Maarif Vekâleti'nin açtığı sınavı kazanarak müzik öğrenimi görmek için Paris'e gönderildi. Ecole Normale de Musique'de Nadia Boulanger'in öğrencisi oldu. Daha sonra Vincent d'Indy'nin müdürü olduğu Schola Cantorum'a geçerek öğrenimine bu okulda devam etti. Burada Vincent d'Indy'den kompozisyon, Madame Eugene Borrel'den armoni ve kontrpuan, Amadee Gastoue'den Gregorien Müziği dersleri aldı.
Saygun ilk yapıtı olan "Divertimento"yu 1930 yılında Paris'te besteledi. 1931 yılında yurda dönerek Musiki Muallim Mektebi'nde kontrpuan ve müzik teorisi dersleri vermeye başladı. 1934 yılında Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası'na (daha sonraki adıyla Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) şef olarak atandı. Yine aynı yıl iran Şahı'nın ülkemizi ziyareti sırasında sergilenmek üzere Atatürk'ün isteğiyle, librettosu Münir Hayrettin Egeli tarafından yazılan ilk Türk operası "Özsoy"u besteledi.
1934 yılında bestelenen bu eserin başarısı üzerine Atatürk besteciden bir opera daha yazmasını istemiş, Saygun bu sefer "yeni bir ulusun doğuşu ve Cumhuriyet insanının yaratılması"nı konu alan "Taşbebek" operasını besteledi. Librettosunu gene Münir Hayrettin Egeli yazdığı bu opera Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin 15. yıldönümünde Halkevi'nde sahnelenmiştir.
Sağlık problemleri nedeniyle Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası şefliğinden ayrılan Saygun 1936'da istanbul Belediye Konservatuvarı'na müzik teorisi öğretmeni olarak atanmıştır. Aynı yıl bir Macar müzikoloğun Türk Müziği'ni Arap ve Fars kökenli göstermesi üzerine Mahmut Ragıp Gazimihâl ile birlikte Türk Müziği'nin kökenini anlatan bir makale yazdı. Bu makaleyle yakından ilgilenen Macar besteci Bela Bartok, Ankara Halkevi'nin davetlisi olarak Türkiye'ye gelmiş ve Anadolu'nun çeşitli yerlerinde Saygun'la birlikte araştırma ve derleme çalışmaları yapmıştır.
Saygun, Bartok'un Halk Müziği ile ilgili yaptığı bu çalışmaları "Bela Bartok'un Türkiye'deki Halk Müziği Araştırmaları" adlı bir kitapta değerlendirdi.
1939 yılında Ankara'ya çağrılan Saygun'a, Cumhuriyet Halk Partisi'nin müzik danışmanlığı ve Halkevlerinin müfettişliği verildi. 1950 yılına kadar bu görevleri sürdüren besteci Anadolu'nun pek çok yerini dolaşarak Halk Müziği alanındaki bilgilerini geliştirdi.
1942 yılında ilk büyük eseri olan "Yunus Emre Oratoryosu"nu bestelemiş ve aynı yıl eserin ilk seslendirilişini gerçekleştirdi. 1946 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı'na kompozisyon ve modal müzik öğretmeni olarak atanmış ve 1972 yılına kadar bu görevde kalmışdı.
1952 yılında üstünde uzun yıllar çalıştığı "Kerem" adlı operayı besteledi ve librettosunu kendi hazırlayarak 1964 yılında yazdığı "Gılgameş" adlı operaya kadar sadece çalgı müziği alanında besteler verdi.
ilk senfonisini 1953 yılında yazan bestecinin eseri ilk olarak Viyana Radyosu'nda seslendirilmiştir. 1967 yılında bestelediği Keman Konçertosu ilk kez 27 Aralık 1968'de Ankara'da, Profesör Lessing yönetimindeki CSO eşliğinde Suna Kan tarafından seslendirilmiş ve büyük beğeni kazanmıştır.
1971 yılında yürürlüğe giren "Devlet Sanatçısı Kanunu"yla birlikte bu ünvanı alan ilk kişi olmuştur.
Saygun 1972 yılında istanbul Konservatuvarı'na döndü, kompozisyon ve etnomüzikoloji dersleri vermeye başladı. Aynı yıl librettosunu Sabahattin Batu'nun yazdığı Köroğlu adlı operayı besteledi.
1976 yılında yazdığı ve aynı yıl seslendirilen 4. Senfoni'sinin ardında 1978'de Viyola Konçertosu'nu ve 1979'da da Oda Konçertosu'nu besteledi. 1982'de "Atatürk'e ve Anadolu'ya Destan" adlı sahne eserinden sonra yazdığı son büyük eser 1985'te bestelediği 5. Senfoni olmuştur.
Besteciliğinin yanı sıra önemli bir müzikolog ve eğitmen olan Ahmed Adnan Saygun, 6 Ocak 1991 tarihinde vefat etti.
Türkiye'de yerel müzik alanında yaptığı önemli araştırmalarla yurtdışında bu konuyla ilgili yapılan çeşitli toplantılarda birçok kere ülkemizi başarıyla temsil eden Saygun'un bestecilik yaşamı üç dönemde incelenebilir:
1930'da yazdığı Op.1 numaralı "Divertimento"dan 1946 yılında yazdığı Op.26 numaralı Yunus Emre Oratoryosu'na kadar olan eserleri bestecinin ilk dönemini oluştururlar. Son derece yalın bir dil kullandığı ilk dönem eserlerinde genellikle Halk Müziği öğeleri ön plana çıkar.
Op. 27 numaralı 1. Yaylı Dörtlü'yle başlayan ikinci döneminde Saygun, Halk Müziği öğeleriyle birlikte Türk Sanat Musikisi makamlarını da kullanmaya başlar. Bu dönem için Bülent Tarcan şunları söylemiştir: "Modal çalışmasında bir sihirbaz gibi kullandığı çizgisel yazısıyla, gayet ileri ve orijinal bir stilin içine girmiştir."
Saygun'un besteciliğinin 3 dönemi Op.35 numaralı 2. Yaylı Dörtlü'yle başlar. Bu evreyle birlikte bestecinin müziği en olgun yaratma düzeyine ulaşır. Makamsal öğeler soyutlaşmış, Saygun'un müziği yıllarca uğraştığı çağdaş anlatı seviyesini yakalamıştır.
Kurulan yeni Cumhuriyet ve Atatürk'ün kültür politikalarının tartışmasız savunucularından biri olan Saygun, eserlerindeki melodik ve armonik yapıyı büyük ölçüde Anadolu Müziği'nden aldığını söylemek ve bunu piyanist Ergican Saydam ile yaptığı bir söyleşide şu şekilde dile getirmektedir:
Halkın ruhuna nüfus edebilmek için, unun psikolojisini anlamam için ve dolayısıyla kendimi anlayabilmem için, kendi problemlerimi anlayabilmem için, insanı, köyümüzü, Anadolu'yu anlamam lazım geldiği kanaatine vardım ve devamlı dolaştım, köylerde yaşadım. Bu beni modal çalışmaya götürdü ve benim yazılarımın temelinde, değerli değersiz, temelinde yatan unsur, inşa unsuru işte budur. Yani Anadolu...
Not: "20 Ölüm Yıldönümünde Ahmed Adnan Saygun ve Keman Eserleri" adlı seminerimden alıntıdır.