insanlık var oldukça hiçbir insan evladı kapital sistemi yıkamaz.
kapital sistem dediğin yalnız ücretli işçiyi durmadan ücretli işçi olarak yeniden üretmekle kalmaz. aynı zamanda sermaye birikimiyle orantılı olarak daima bir nispi ücretli işçi nüfusunu da üretir. böylece emeğin arz ve talep yasası doğru çizgi üzerinde tutulur. ücret salınımları kapitalist sömürü için doyurucu sınırlar içerisine alınır ve en sonunda emekçilerin kapitalizme toplumsal bağımlılığıyla bu vazgeçilmez koşul güvenceye alınmış olur. memleketteki kurnaz ekonomi politikacılarının alıcıyla satıcı arasında, yani aynı derecede bağımsız iki meta sahibi, meta-sermaye sahibi ile meta-emek sahibi arasında serbest bir sözleşme şeklinde gösterdiği bu ilişki aslında tam bir bağımsızlık ilişkisidir. ama sömürgelerde bu güzel hayal yıkılır. bu durumda mutlak nüfus sömüren yurda göre çok daha büyük bir hızla artar. çünkü pek çok emekçi bu düzene hazır yetişmiş insan olarak adımını atar. ama emek pazarı gene de daima gerektiği kadar dolu değildir. emeğin arz ve talep yasası parçalanmıştır.
bir yandan eski dünya durmadan sömürüp sermaye yatırır, öte yandan ücretli emekçinin ücretli emekçi olarak yeniden üretilmesi aşılamayan engellerle karşılaşır. peki sermaye birikimine oranla sayıca daima fazla ücretli emekçi üretimine ne oldu? işte bu sorunun cevabı başlıkta sorulmuş olan sorunun cevabıdır.
bugün işçi statüsünde olanlar yarın kendi hesabına çalışan zanaatçı konumuna yükseliyorlar. bunlar emek pazarından çekilmiştir artık. bu emekçierin sermaye yerine kendi hesabına çalışan, kapitalist beyler yerine kendilerini zenginleştiren bağımsız üreticilere sürekli dönüşümü emek pazarının koşulları üzerinde çok olumsuz etkiler yaratıyor.
ücretli emek arzı ne sürekli ne düzenli ne de yeterlidir. emek arzı daima sadece küçük değil güvensiz ve belirsizdir de. kapitalist ile emekçi arasında bölüşülen ürün büyük olduğu ölçüde emekçi de o ölçüde büyük bir pay almakta ve o hızla o da kapitalist olmaktadır. bunların hepsi servet yığma peşinde.