bir konuya daha özellikle parmak basmak istediğim bir ümit karan demecidir.
şunun altını kalın kalın çizmekte kesinlikle fayda vardır. burada , mahkemeye intikal etmiş ve "dava" olarak mahkemece kabul edilmiş bir konuyu tartışıyoruz ( bilen bilir, bir şeyin mahkemece görülebilmesi bile oldukça enterasan bir prozess´tir). ümit karan sanık sandalyesinde oturmaktadır. bazılarının söylediği "ümit karan küçüktür, kendini önemli yapmaya çalışıyor" şeklinde söylemler, tamamen yanlıştır. mahkeme´de küçük büyük diye bir ayrım olmaz. sokaktaki dilencinin tanıklığı bir dava´nın seyrini değiştirebilir. o yüzden o, "ümit karan konuşursam mahvederim" diyerek kendi populeritesinin peşinde falan olamaz. ayrıca böyle bir şey söyledikten sonra da "bana ne , karar değiştirdim konuşmayacağım" falan da diyemez.
burada gene sözlüğümüzün tecrübesiz yazarlarının kendi kafalarında oluşturdukları dünyadan yayınlarını okuyoruz- kimse alınmasın ama öyle. yazılanlardan konuya yorum yapanların hiç mahkeme salonu görmediklerini anlıyorum ben. sana bi mahkemede "tanık" olarak konuşacağın zaman yemin ettirirler. öyle bildiğin bir şeyin bir kısmını anlatıp bir kısmını kendine saklaman diye birşey olmaz mahkemede. bildiğin ne varsa anlatırsın. bildiğin bir şeyin bir kısmını anlatmadığın zaman, o, başka bir tanık tarafından ortaya çıkartılırsa ve başka tanık "bu adam da ordaydı bunun da bunları aynen biliyor olması lazım" derse, savcı sana döner ve "bunu niye bizden gizlediniz?" diye sorar. başın büyük belaya girer. mahkemeye yalan ifade vermiş ve mahkemeyi yanlış yönlendirmiş olursun. o yüzden, ne kadar küçük ya da büyük adam olursa olsun, davanın gidişatı için kim ne biliyorsa anlatır. emenike´yı elinde bond çantayla bindiğini gören taksi şöförü, ümit karan´dan (bu taksi şöförünü örnek olarak uydurdum) çok daha küçük bir adam olmakla birlikte tanık olarak dinlerler, hiç öyle bu küçük, bu büyük ayrımı yapmazlar. o taksi şöförüne "bu adam sizin taksinize şu şu tarihte elinde bond çantayla bindi mi?" diye sorarlar, taksi şöförü "evet bindi...hatta üstünde şu renkte ceket vardı" derse ve bu doğruysa bu sefer emenike´ye dönüp "o çantanın içinde ne vardı?" diye sorarlar. yani onun öyle yoruma açık, keyfiyete bağlı bir durumu falan yoktur. "canım bugün anlatmak istemiyor" diye bir konu değildir o konu.
o yüzden...mahkemede dava olarak görülen bir konu hakkında bu kadar dik bir söylem yaptıktan sonra o ümit karan´ı artık kesinlikle rahat bırakmazlar. ümit karan ya yalan söylüyordur, ya da doğru. ortası yoktur, ve savcı onun o ağzında gevelediği baklayı onun ağzından mutlaka çıkartır. ve ümit karan " ya arkadaşlarla içiyoduk, matraklık olsun diye öyle söyledim" falan da diyemez. bilmeyen sözlük yazarına ; mahkeme salonu öyle "osuruktan teyyare selam söyle o yare" şeklinde bi yer değildir. öyle "erkekse konuşsun" şeklinde maço söylemlere açık bi salon diildir mahkeme salonu. ona diyecekleri açıktır " sen gel bakalım ne biliyosan bize anlat" diyeceklerdir. sözlük yazarının dediği gibi değil yani. hem de ümit karan sanık bi de...onu "kuş gibi öttüreceklerinden" kimsenin şüphesi olmasın.