Her albümde olmaz bu dediğim ama ne hikmetse her Ezginin Günlüğü albümünde var. Nasıl hissediliyor bu? Şöyle...
Açıyorsun sadece bu albümü, mümkünse rast gele modunda çalıştırıyorsun oynatıcını. Başlıyor şarkılar, diziliyorlar ardı ardına...
Mesela yüksek kaldırımla başlamış olsun. Bir anda kendinizi mavi bir gökyüzü altında samimi bir istanbul sokağında buluyorsunuz. Daracık sokaklı, cumbalı evlerle bezenmiş, sokakları çocuk dolu, kadın sesli bir yer... Pencerede bır kız bu şarkıyı söylüyor ihtimal, kulağınıza çalınıyor işte, dalıp gidiyor, sonra nakarata eşlik etmeye başlıyorsunuz:
hani benim istanbulum, ben gül idim kurudum
eller sevdaya düştü, sen benim yarim oldun aman
Sonra hava kararıyor, gün geceye düşüyor, penceredeki kız üşüyor -üşüyor - üşüyor... içeriye -yalnızlığına- dönüyor kız, radyoyu açıyor, neyi aradığını bilmeden dolanırken kedim çalmaya başlıyor. bir kedi dolanıyor ayağına... sözlerse kulağında küpe:
sözler
geri dönmez
geri dönmez bakışlar
kuşlar
geri uçmaz
geri konmaz aşklar
Uyuyor, uyanıyor; sokak dökülüyor, gün uyanıyor... Her şey, o gece siliniyor işte, yüzünü yıkıyor, aynaya bakıyor:
"Elbet sen de güzel olacaksın küçüğüm/ aşk güzel ediyor her şeyi"
delice zeytin olacak bu bahar diyor annesi telefonda, evet diyor kız, delice...
Gün ortayı geçince sokaklara çıkıyor, ardından birileri sesleniyor sanıyor bakıyor ama kimseleri görmüyor, içinde bir neşe... ilk aşkların heyecanı sanki, sanki birini bekliyor, birini arıyor ardında, "hişt" diyecek o biri sanki...
ışığın var mı yak biraz aydınlansın gecemiz
açayım deli gibi uyansın bu bahar