neden insanlarımız düşünemiyor diye sorguladım. düşünemediklerinden değil de düşünmediklerinden düşünmüyorlar. bahane olarak da zaman kısıtlılığını öne sürüyorlar.
yaşamımızdaki hız hayatımızda tamir edilmesi güç hasarlara yol açıyor. dünyanın yeterince hızlı dönüyor olması, hayatın yeterince çabuk tükeniyor olması yetmiyormuş gibi bunun üzerine teknik değişimin, iletişimin aktarımının, başkalarına yetişmenin hızını da üstüne katıp büyük zorluklar yaratıyoruz yetişmeye çalıştığımız şeyin ne olduğunu bilmeden. tıpkı atlar gibi birbirimizi geçme, saf dışı bırakma çabası içine giriyoruz. şarkılarımız bile hızlanıyor gün be gün. eskiye dönüp baktığımızda günümüzde yapılan hızlı ve kafa yoran şarkılardan, eserlerden eser yok ama günümüz düşüncelerinin temelleri de yine dönüp baktığımız geçmişten geliyor. enine boyuna düşünüp mektuplar yazardık eskiden şimdi ise 10 saniyede mesaj atmaya çalışıyoruz. sonra yaptığımız hataların farkına varıp kafamızı duvarlara taşlara vuruyoruz. neticede en fazla zaman ayırmamız gereken düşünme faaliyetine ayırdığımız zamanın ne kadar az olduğunu görüyoruz. kendimize ayırdığımız zaman azaldıkça yılların daha çabuk ve nafile geçtiğini anlıyoruz. bir yandan bir baltaya sap olabilme endişesi diğer yandan gelecek kaygısı, şöhret merakı vs. insanlara yalnızca bir kere verilen yaşama haklarını bizzat kısıtlamalarına neden oluyor. uzun tutmak istemiyorum ama şu an bu yazıyı okuyan sözlükçü kardeşlerim bir gözleriyle de yandaki başlıkları kontrol etmekte. bir an önce birçok başlık okuma belki uyku arifesinde 2 satır yazı yazabilme derdinde. neyse kaçan kovalanır derler. kaçıp da bir yarış içine gireceğinize hiç kaçmayın, kaçmadığınızda göreceksiniz ki kimseler sizi kovalamıyor.