campaign modunu bitirdiğim, cod serisinin son oyunu. kısa kısa, uzun uzun izlenimlerimi ve düşüncelerimi yazıyım dedim.
-bazı kimselerce eleştirilmesine rağmen bence çok başarılı bir oyun olmuş. herhalde eleştirilmesinin en büyük sebebi sürekli bir aksiyonun olması. yani neredeyse hiç durmuyor, sürekli rus öldürüyorsunuz. bence amerikan olup rusları öldürmek değil ama sürekli bir aksiyonun içerisinde olmak çok iyiydi. adrenalin işte! daha ne olsun!
20 mb.'lik sınırsız süperonline fiber internetim sayesinde*, btjunkie'den 14.gb'lık bir versiyonunu indirdim. 140 küsura orjinali, 15 tl'ye ise internet cafelerden korsanı alınırken, 10 numero oyunu beleşe oynamak ayrıca güzel tabi.
--spoiler--
-mekanlar : mekanlar süper olmuş bence. çoğu bölümde yıkık, viran şehirler, bu mekanların içerisindeki ince ayrıntılar (istanbul vapuru içerikli tablolar ve afişler - eli çekiçli kız silüeti http://www.merlininkazani...fare_3-haber-46238p1.html vs.) iyi düşünülmüş ve resmedilmiş. fransanın yer altı mezarları (catacombs), eyfel kulesi, berlin, çek cumhuriyetindeki kale, rus donanmasının demir attığı amerikan limanı mesela...
oyunun geçtiği yerler ise şuralar :
-grafik : oyunu ilk açtığımda afedersiniz bok gibi görüntü vardı. bulanıktı vs. sonradan oyunu düşük kalitede oynadığımı anladım. kalite'yi önce high'a sonra da extra'ya çıkardım. durmadan saatlerce oynamadığım için (birkaç bölüm oynayıp kapattım genelde) bilgisayar kasmadı pek. extra'da görüntü kalitesi iyiydi.
-silah sesleri : özellikle bu iyi olmuş. serinin ilk 2 oyununda silah sesleri paintball silahı sesi gibiydi. ama bu sefer bu olayı düzeltmişler. ateş ettiğimiz zaman ateş ettiğimizi anlıyoruz.
-senaryo : tabi güzel bir film senaryosu yok ama içerisindeki baş aktörlerden biri siz olunca amatör film senaryosu olsa bile heyecanlanır ve seversiniz bu yapımı. bu oyunun en mühim özelliklerinden biri de bu. 3 oyun bir senaryo içerisinde geliyor önümüze ve konu bizim ve ekibimizin dünya'Yı makarov belasından ve 3.dünya savaşından koruması.
3.oyun da ilk 2 oyunun izinden gidiyor ve bu senaryo ve ekip ortamı sizi diğer karakterlerle (soap, yuri, price, ghost vs.) bağdaştırıyor, sizi onlara bağlıyor ve bu da oyunu çok daha etkileyici yapıyor. mesela bu oyunu oynayıp da şu sözlerle duygulanmayan var mıdır acaba? ;
--price--
"there is a clock tower in hereford where the names of the dead are inscribed. we try to honor their deeds even as their faces fade from our memory. those memories are all that's left, when the bastards have taken everything else."
--price--
macmillan: what happened?
price: he killed soap. he's gone, mac.
--price--
-bölümler : bölümlerin neredeyse hepsi güzeldi. önceki 2 oyunda sadece birkaç bölüm öne çıkardı, güzel olurdu. bunda tam tersi birkaç bölüm kötü olmakla beraber gerisi hep vasatın üstünde. özellikle aksiyonu bol ve iyi düşünülerek yapılmış. eski oyunlar gönderme yapmayı da unutmamışlar.
oyunun en sevmediğim 2 şeyi var ;
birincisi extreme modu : çok zor yapmışlar ama bu zorluk yapay zekadan kaynaklanmıyor ne yazık ki. ne bileyim azıcık kafanı kaldırsan ebesinin nikahından, sniper olmayan bir adam sizi tek atışta indirebiliyor mesela. bu, oyunun en sevmediğim yönüydü doğrusu.
ekleme : sonunda gün itibariyle (21 mart 2012) veteran mod'da da bitirdim oyunu.
ikincisi ise yine 5.sınıf amerikan film klişesi olarak rusların kötü, amerikalıların iyi ve dünya kurtarıcısı olarak gösterilmesi. hatta ve hatta rusya başkanın ve kızını da deltaforce ve task141 kurtarıyor. ama el mecbur. onlar yapıyor oyunu katlanıyoruz. keşke ruslar da yapsa da amerikalı öldürsek biraz!
single player'ın ilk bölümü bu. yeni karakterlerden, delta force'tan (bu isim de beni nostaljik eski oyunum delta force'a götürdü) frostuz . aksiyonu ilk kez hissediyoruz bu bölümde. ortasına dalıyoruz yani. sandman var yanımızda. harab olmuş bir şehri (manhattan - new york) müthiş yansıttıkları için ve her bölüm olduğu gibi şehir içerisine koydukları güzel ve nice ayrıntılar sebebiyle sırıtarak yolumuzda ilerliyoruz. predator drone'u (isr) da kullanıyoruz burada. elimizde ise xm25 diye hybrid sight'lı bir silah var ki bu oyundaki favori silahlarımdan oldu.
mekanlar her bölüm olduğu gibi çok güzel, aksiyon iyi. hatta bölümün bir yerinde modern warfare'in ilk oyununda araplarla ırakta savaşırken girdiğimiz bir yere benzeyen bir mekan koymuşlar. alttaki ikinci caps'e bakarsanız veya oynarsanız siz de hatırlayacaksınızdır.
görevimiz ise jammer (sinyal bozucu) diye tabir edilen bir haberleşme istasyonunu havaya uçurmamız. tabii ki mission accomplished
yine frostuz bu bölümde. müthiş bir bölüm. en önemli özelliği görselliği. bölümün başında dalgıç olarak denize gömülmüş, içi harap olmuş insan ve arabalarla dolu tünellerden geçerek rus denizaltısına gidiyoruz ve saldırı düzenliyoruz. bu olga gibi seksi bir ada sahip rus denizaltısının füzelerini new york limanına konuşlanmış diğer rus gemilerine yönlendirip hepsinin imha edilmesini sağlıyoruz. evet biraz 69.sınıf film konusu gibi dursa da görsellik nedeniyle bunları gözardı etmeliyiz bence. modern warfare 2'de de benzer bir bölüm vardı. ama orada bir petrol kuyusuna giriyorduk soapla. neyse işte görsellik açısından en iyi bölümlerden biri.
ayrıca bölüm şu ilginç diyalogla sonlanmakta
grinch: where's our infil point? *
sandman: brooklyn-battery tunnel. *
truck: i thought it collapsed. *
sandman: it did. **
modern warfare 2'nin sonundan devam ediyor gibiyiz. soap yaralı. bu bölümde tekrar o zamana gidiyoruz. mekanımız : hindistan. latince "istenmeyen kişi" anlamına gelen persona non grata bölümün ismi ve sanırım bu yeni karakterimiz yuri'yi anlatmakta. kendisi eski toprak spetsnaz ve özel meseleleri sebebiyle, makarovdan captain price'a oranla daha fazla nefret eden biri.
soap ise price'ın deyimiyle hard bastard olduğu için yaşam savaşını kazanıyor şimdilik. aksiyon bakımından yine üst düzey olan bir bölüm. hem aksiyon hem neresinden ne çıkacağı belli olmayan dar sokakları açısından modern warfare 2'deki favellalara benzemekte.
bu bölümü nedense çok sevemedim. özellikle de şu mekanda ( http://www.flickr.com/photos/50796167 @N08/6395544843/ ) takılıp kaldım. bunda veteran'da oynamamın etkisi olsa da bir süre sonra monitere kafa atma eşiğine de getirdi. ulan kafayı çıkardın mı kurşunu yiyorsun ak.
soap'un hayatta kalması ve ugv denen manyak silahı kullanmak haricinde pek güzel bir yanı yoktu benim için.
bir de : "who the bloody is yuri?" - soap
bu bölümde andrei harkov'uz. çok değişik bir bölümdü. rus ajan olarak rus başkanı ve onun "erkeklerde göte kitlenme"'ye yol açabilecek bir pompişe ( http://www.flickr.com/photos/50796167 @N08/6401754611/lightbox/ ) sahip olan kızını, başganın elinden nükleer kodları almak isteyen makarov ve adamlarından korumak görevimizdi. tam koruduk derken, önceki oyunlardan birinde bulunan (no russian) hava alanı sahnesi gibi kafaya kurşunu yedik.
uçağın parçalanması, başganın kızının pompişi, ve son anda kafamıza isabet eden kurşun bölümün artılarıydı.
bölümün veciz sözü makarovdan geliyor "every man has his weakness"*
price, soap ile yuri karakterini oynayarak sierra leone'ye, makarov için önemli olduğu düşünülen bir kargo'yu bulmak için gidiyoruz ve para karşılığı makarov için çalışan yüzlerce altmış santime sahip afrikalı simsiyah zenciye * karşı savaşıyoruz. bu afrika kıtasının kederli ortamına hemen tanık oluyoruz. yakılan, öldürülen insanlar vs. mortar* kullandığımız yer ile soap ve price'a sniper desteği sağladığımız kısımlar iyiydi.
ayrıca bölümün bir yerinde bir duvarda elinde çekiç tutan bir kız silüeti var. ismi Samantha. call of duty world at war'DE (gerçi ben oynamadım bunu) var kendisi ve aşağıdaki caps'te de görüldüğü üzere, çekicin üstünde shg yazıyor. açılımı Sledgehammer Games. yani bu oyunun, call of duty modern warfare 3'ün ikinci geliştiricisi. böylesine küçük ama hoş ayrıntıların konması çok güzel olmuş. http://www.flickr.com/photos/50796167 @N08/6442370821/
bölümden güzel bir replik ;
--alıntı--
price: soap, try not to die this time.
soap: you worry about yourself, old man.
--alıntı--
londra'yı ablukaya almak gibi bir görevimizle londra'ya gidiyoruz. sas ekibi olarak çatışıyoruz. metro'da uzunca bir çatışma içerisine falan giriyoruz. şüpheli bir kamyonun peşinden koşturuyoruz.
metroda gözüken bazı film afişleri ve time dergisini kapağını oluşturan soap ve captain price'ın interpol tarafından kırmızı bültenle arandığı haberi (interpol'S most wanted) haricinde bu bölüme de pek ısınamadım. http://www.flickr.com/photos/50796167 @N08/6452909549/in/photostream
bir aile var burada. anne, baba ve çocuk. videolarını izliyoruz. big ben'e bakıyorlar vs. sonra bir kamyon geliyor, duruyor, içinden adamlar iniyor ve sonrasında "bom"! kimyasal saldırıya ilk bu şanslı aile tanık oluyor. allah rahmet eylesin!
pek hazzetmediğim bir bölüm. almanya'da geçiyor. ruslar patlayan bombaların hemen ardından avrupanın önemli yerlerini işgale başlamıştır. bir tarafları bellenmiş olarak bulduğumuz almanya'ya amerikan ordusu olarak çıkarma yapıyoruz. amerikan başkan yardımcısını kurtarmak gibi de kofti de bir görevimiz var. keşke geberseydi. onu kurtarana kadar götümüze yediğimiz kurşunları yan yana dizsek buradan bizim köye yol olur.
not : bölümün bir yerinde reliable command buffer overflow hatası veriyor oyun. bunu aşmak için çatıştığımız yoldan değil sağ tarafta kalan binanın içerisinden gideceksiniz!
not 2 : aşağıdaki son capslerde "arabanın plakasını aldınız mı?" durumunun bir benzeri gerçekleşiyor*
price'ın pripyat'ta hayatını kurtardığı captain macmillan'nın baseplate olduğunu öğreniyoruz bu bölümde. ve price borcunu ödemesini istiyor ondan. baseplate ise makarov'un ortak çalıştığı, onun çeşitli kargo işlerini yürüten waraabe'nin peşine düşmemiz gerektiğini söylüyor. biz de waraabe'nin kampının bulunduğu somali'ye gidiyoruz.
waraabe'yi ele geçiriyoruz ve price da kendisini gaz maskesi tehtidiyle konuşturuyor. waraabe, bizi makarov'un bomba uzmanı adamı olan volk'a yönlendiriyor.
bu bölümde özellikle çöl fırtınasının olduğu sahneler çok iyiydi.
--alıntı--
baseplate: identify yourself.
price: mac. it's john.
baseplate: we put a lot of names on the clock tower this week, lad.
price: it was makarov. the bastard slipped through my fingers in sierra leone. what does mi know?
baseplate: you're on everyone's shit-list, john. there's no way i could get you clearance.
price: don't give me that! you still owe me for prypiat. i'm calling it in.
baseplate: easy, son. alright. we've traced the delivery freighter to an outfit in bosaso, somalia. it's run by a nasty piece of work named waraabe. my hands are full with the bleeding at home, so you're on your own. good hunting.
--alntı--
sevdiğim bölümlerden olan "bag and drag" ve iron lady (galiba eyfel kulesinin lakabı) bölümlerinde makarov'un bomba uzmanı olan volk'un peşine düşüyoruz. amacımız onu canlı ele geçirmek. fransız tim gign ile ortaklaşa yürütüyoruz operayonu. mekanımız da kimyasal silahların da etkisiyle ölen insanlar ve harap olmuş binalarla dolu : montmartre hill, parisfransa. bu sefer yine frostuz.
bazen uçak (ac 130) kullanıp dalga dalga gelen düşmanı bomba manyağı yapıyoruz bazen de timle beraber kurşun yağdırıyoruz.
bir ara pariste bulunan, zamanın hristiyanlarının (muhtemelen salgın hastalık yüzünden) yeraltına inşa ettikleri dehlizlere, bir diğer adıyla catacomblara giriyoruz. biz de orada bulunan sayısız kafa tasına bizimkisi de dahil olup fransa turizmine katkıda bulunmasın diye, bu catacomb'larda hem voltu arıyor hem de onu koruyan adamları mıhlıyoruz. sonra hedef mevkimiz, zamanında güzel olan ama şimdi harabeye dönmüş olan paris caddelerinden geçerek gideceğimiz ünlü eyfel kulesine yöneliyor ki zaten yanlamasına eğilmiş olan kendisi de bölüm sonunda yoğun çatışma sonucu yerle yeksan oluyor.
bu bölümde hem aksiyon hem ince ayrıntılar (müze gibi bir yerden geçtiğimizde gözüken cami ve vapur tabloları vs.) hem paris'in catacombları, eyfel kulesi vs.'nin verdiği görsel şölen bölümü benim için favori bölümlerden yapıyor.
yerimiz prag, çek cumhuriyeti. bu bölüm görevimiz volt'un da bize verdiği bilgiler doğrultusunda düşman hatlarına sızıp kiliseye ulaşmak. amacımız ise otel lustig denen yerde toplantı yapacağı bilgisini aldığımız makarov'u, bu otelin tam karşısındaki kilisenin tepesinden suikast silahıyla mıhlamak.
bu suikast işi diğer bölüme sarkacaktır ama bu bölümde malum kilise'ye ulaşmak için makarova karşı prag'da direniş örgütleyen kamarov ve adamlarıyla omuz omuza yaparak savaşırız.
özellikle başlangıçta yer altındaki tünelde soap, puro tüttüren price ile beraber bölümü açmak, sonradan prag'daki direnişçilerle savaşmamız, sniper olup soapla beraber hem rus avlamamız hem gürültülü şekilde aksiyona dalmamız ve her tarafı taramamız, arada yerden sürünerek geçtiğimiz ve rusların etrafı kolaçan ettikleri sahneler sebebiyle en sevdiğim bölümlerden oldu eye of the storm bölümü.
ayrıca bölüm all ghilled up'a çok benzemiş. soap tam captain macmillan gibiydi. ilerleyiş, tarz vs o bölüme bayağı benzemiş yani. sevindirik oldum.
çok kederli bir bölüme geldik şimdi. soap'un hakkın rahmetine kavuştuğu bölüm. çok duygulandırıcıydı. ağla ağla öldüm. ama ileriki bölümlerde intikamını alacağız.
hala pragdayız. önceki bölümde soap ile kiliseye ulaşmayı başarmıştık. ve o gecenin sabahı sniper tüfeklerimizi doğrulturuz otel lustig'e. price üstad da otelin en üstünde yer alan saatin orada bizim de ateş desteğimizle aşağıya inmek üzere beklemektedir.
bizim desteğimizle price içeri girer, adamları biz uzaktan öldürürüz, o içeriden öldürür. tam içeri gidip asansöre yöneldiğinde, asansör açılır ve asansör kapısı açıldığında üstü bombalarla bağlı olan kamarov'u görürüz. "hönk mönk" derkene "bom" diye patlar bombalar. aynı bombalardan soap ile bizim (yuri) bulunduğumuz bina'ya da konmuştur. "click" sesini duyduktan sonra onlar da patlar ve soap kötü yaralanır. bundan sonrası price ile yurinin soap'u güvenli bir yere götürmeye çalışması ile geçer.
sonunda başarırız (kamarovun adamları sayesinde) güvenli bir yere ulaşmayı ama ne yazık ki soap ölür. ve ölürken ağzından "makarov knows yuri" sözü duyulur. yani "makarov yuri'yi biliyor." öldükten sonra price, soap'un vücudunun üstüne, o zakhaevi vurup öldürdüğünde kullandığı ve glug'da soap'un price'a verdiği tabanca'yı koyar. sahneye daha büyük duygu katar.
sonrasında price yuri'yi sağlam bir osmanlı tokadı aşk eder. sonrasında yuri'nin geçmişine gideriz. pripyat'ta zahaevin kolunu bedeninden ayırırken de, ırak'ta rus bombası patlatılırken de, rusya'da havalanı saldırısı yapılırken de karizmatik yurimiz orada bulunuyormuş. ve en son makarov havaalanı saldırısında (saldırıyı durdurmaya çalışan yuriye) kendisine ateş ediyor. anlayacağınız yuri de makarovdan nefret ediyor.
bence bu yuri olayı da ayrı tad katmış oyuna. iyi düşünülmüş yani.
en çok bölümün başındaki sniper sahnesi ve bölümün sonunda soap'un öldüğü dramatik sahne iyiydi. helal olsun'
bir başka helal olsun dedirten bir video (cutscene) ile açılıyor bu bölüm. müthiş bir müzik, soap'un künyesi, resimleri ve price'ın eşsiz sesiyle söylediği muhteşem sözlerle.
--price--
"there is a clock tower in hereford where the names of the dead are inscribed. we try to honor their deeds even as their faces fade from our memory. those memories are all that's left, when the bastards have taken everything else."
--price--
baseplate ile captain price arasında geçen konuşma izliyor bu sahneyi.
--alıntı--
macmillan: what happened?
price: he killed soap. he's gone, mac.
macmillan: what do you need from me, son?
price: a location. our russian says makarov used to cache weapons at an old castle near prague. he's got nothing more solid than that.
macmillan: can you trust him?
price: what choice do i have? he's got his own reasons for wanting makarov dead. place ring any bells ?
macmillan: aye. we ran drones over a suspect castle back in zakhaev's day, but never got wind of our targets visiting the area.
price: what am I up against?
macmillan: the place is a fortress. only one way in or out - unless you've learny to fly. security office on the far side of the compound, and a command center north of that. both were heavily guarded. if makarov's there, he'll be in that control room. what's this you're sending me?
price: equipment list.
macmillan: that's a lot of hardware john. what'd you plan on doin?
price: what you taught me to do... kill 'em all.
--alıntı--
bölümde makarov'un prag'Daki gizli bir üssünü basmaya gidiyoruz price ile. ilkin price yuri'ye trip atsa da beraberce savaşırken araları düzeliyor..
ilk başta gizli ve sessiz bir şekilde giriyoruz üsse. price yine ustalığını konuşturuyor. paraşütle iner inmez ben daha nişan almadan indiriyor 2 rus'u. güvenlik odasına bıçakla dalıp iki korumayı öldürdüğü sahnede de ustalığını konuşturuyor.
merkeze ulaştığımızda makarov'un rus başkanı sorgularken "kızın berlinde" dediğini duyuyoruz. bu bilgiyi aldıktan sonra bölümün başında çeşitli yerlere yerleştirdiğimiz c4'leri patlata patlata kaçıyoruz oradan. ki kaçışın sonunda yamaçtan aşşağıya arabayla uçtuğumuz ve güzel manzara eşliğinde paraşütle süzülmeye geçtiğimiz sahne de iyiydi.
yani bölümün en başındaki video ile sonundaki kısım iyiydi. tebrik!
belki ayrıntı olacak ama aşşağıda da resmi olan üs'Deki (mahkumların olduğu yer) örümcek ağı ( http://www.flickr.com/photos/50796167 @N08/6413753017/in/photostream ) iyi düşünülmüş. ayrıntıları severim.
bu bölüm yuri ve soap'tan alınan bilgi sayesinde başkan'ın kızının peşine düşeriz berline doğru ama bu sefer yine frost oluruz. berlin rusların işgali altındadır. almanların da desteği ile kızın tam yeri bulunur ama son anda makarov'un adamları kızı helikopterle kaçırmayı başarır.
bu bölümdeki en güzel kıssımlar ise binanın yanlamasına yıkıldığı bölüm ile sniper olup uçakların yardımını da alarak rus avladığımız
bölümlerdi. onun dışında kaydadeğer pek bir şey yoktu.
mevkmiz doğu sibirya, rusya. bir elmas madeni. bir önceki bölümde elimizden son anda kaçırdığımız rus başkanının kızı da buraya getirilir. hem kızı hem de babası olan rus başkanını nükleer kodları makarova ötmeden kurtarmalıyız. delta force ve task force 141 ile ortak operasyona çıkıyoruz. yuriyiz yine. yanımızda price ve sandman de var. adam öldüre öldüre gidiyoruz elmas madeninin derinliklerine ve bölüm hep bu süpürücü tim modunda geçiyor. maşşalah herkesi süpürüyoruz ve en son rusya başkanını kurtarma sahnesine gelince işin içerisine seri boyunca kattıkları orjinalliklerden biri devreye giriyor. hep "breach and clear" ile karşımızdaki duvarı kırıp içeri girer ve ağır çekimde milleti öldürüp genelde rehineyi kurtarırız ama burada farklı.
burada çelik bir kapı var içeri giremiyoruz. ailemizin ve timimizin akıl küpü price bir fikrim var diyip bizi üst kata çıkartıyor. orada zemine bomba yerleştriyoruz etrafımıza bir daire çizer gibi. bomba patlayınca yukarıdan aşşağıya betonla beraber slow motion ile iniyor ve 5 rus askeri öldürüp rus başkanı amerikan (imla) askerleri olarak kurtarıyoruz.
bundan sonra tam iş bitti fiş gitti derken bir daha rus askeri dalgası geliyor. yaralı bir şekilde gelen helikopetere rus başkan ve price ile zar zor biniyoruz ama sandmani orada bırakmak zorunda kalıyoruz. yani sandman'in ruhu şad olsun. biz halikopterle uçarken elmas madeni vs. de infilak ediyor zaten.
işte geldik son bölüme, final bölümüne. soap, sandman, yuri vs.'nin intikamının alınacağı final bölümüne.
aslında rusya başkanı kurtarılıp nükleer savaşın önüne geçilmiş, dehşet savaş bitmişti ama makarov hala hayattaydı. artık intikam zamanıydı.
mevkimiz bu sefer dubai, birleşik arap emirlikleri, otel oasis. bölüm her açıdan zevkliydi. favori bölümlerimden. yuri ve price (price babayız bu sefer) olarak otel oasis'E operasyon yapmaya karar veriyoruz. üstümüze çelikten juggernaut kostümlerni giyiyoruz. ne kurşun işliyor ne el bombası. ta ki asansördeyken üstümüze abanan helikoptere kadar. o ana kadar çekirdek çıtlar gibi adamlarını öldürüyoruz makarov'un. kıyafetler zarar görünce çırılçıplak devam ediyoruz yolumuza * ve sonunda makarovu yakalıyor ve onunla dövüşmeye başlıyoruz.
birara kaybeder gibi olsak da çökmeye başlayan binada mahsur kalan yuri yardımımıza koşuyor ve bize zaman kazandırma pahasına kurşunları yiyor, arada da birtane sıkıyor makarov'A. sonra price, bizim de "f" ve "mouse" (muhtemelen klavye ya da mouse'u kıranlar olmuştur o sinirle..) tıklamamızın da katkısıyla, makarov'un boynuna doluyor halatı ve camdan çatıyı yıkıp bir nevi idam ediyor makarov denen puştu. yerde makarovun sallanan cesedini izlerken purosunu yakıyor price baba. ben meyveli sodamı içerken o da purosunu tüttürüyor.
final bölümünün başında geçen makarov ile price arasındaki konuşma :
--alıntı--
price: there's a simplicity to war. attacking is the only secret. dare - and the world yields. how quickly they forget that all it takes to change the course of history... is the will of a single man.
makarov: who is this?
price: prisoner six-two-seven. I'm coming for you, makarov.
makarov: haven't you heard, price. they say the war is over.
price: my war ends with you.
makarov: like it ended with captain mactavish? tell me, price, how long did it take him to die? i destroyed your world piece by piece. it's only a matter of time until i find you.