yirmi üç ekim pazar günü öğle vakti kalesinden seyrettiğim şehir.. bir zelzeleyle şehrin en yüksek yerinde, kalesinde tanışmak ve bir şehrin yıkımına şahit olmak korkusu. allah'tan daha büyük hiç bir güç olmadığını, biz insanların nasıl da aciz olduğunu, barınakların, korunakların, milyarlık binaların toz bulutlarıyla beraber yere iniverdiğini, karmaşayı, gözyaşını, çaresizliği gözlerimle gördüğüm şehir.. bizi bağrına basan, bizim yıllarımızı verdiğimiz bize yıllarını veren şehir.. sarsıntıyla arabaların birbirine girdiği, insanların pijamalarıyla sokaklara koştukları, trafik lambalarının çalışmadığı, hayatın aniden kargaşaya döndüğü o kıyamette, sokakta ve karanlıkta kalmış, sığınacak bir yeri kalmamış ben 'türk'e kapılarını sonuna kadar açan, bahçesinde, o şartlar altında bile beni ağırlamak için çırpınan 'kürt ailesi'nin güzelliği, , bir çadır bulalım evlere geçince hemen devlete teslim edelim tekrardan diyen babanın asilliği ve diğer taraftan genellemeler batağında boğulmuş insanlığını kaybetmiş 'canlılar'.. bir şehir sadece haritadaki yerinden dolayı nasıl terörist ilan edilir, insan nasıl ilahi bir afete sevinir..
van.. yakıcı güneşinle, dize vuran karınla, gökler delinmiş gibi yağan yağmurunla.. van, ben senden gittim ama senin acın bende kaldı.. yıkılmış maraşınla, cumhuriyetinle eskisi gibi olmayacağını bilmek.. van gayri derin bir sızıdır içerde.. van artık ademoğlunun acizliğinin resmidir..