her gece ayrı üzülüyorum. güldüğüm zamanlar da oluyor ya. ama üzüntü baskın geliyor. beynimi kemiren sorular, sorunlar, geleceğe dair halledilmesi gereken milyon i$, çözülmesi gereken sonsuz bilinmeyenli denklemler... bir çığ oluyor içimde hepsiç kime anlatsam, anlamaz. dinletsem, zorla olmaz. her gece daha bir eriyorum. aynen, güne$in erittiği kar gibi...
olumsuzluklar olumluluk doğursa ke$ke. biraz..? çok az..? hayır olmuyor. söznüp giden her dileğim gibi bu saçmalık da dudaklarımdan döküldüğü gibi bo$luğa karı$ıyor. ardından, kendime içimden çektiğim nutuklar geliyor. saatler boyu sürüp giden konu$malar...
"sevdiklerim yanımda yok" diye üzülüyorum. "sonra doğduğum yerde değilim" diye...yalnızım diye... aklıma gelen her $ey için acı çekiyorum, üzülüyorum. "geceleri neden karanlık" diye... "neden soğuk" diye... hepsinin cevabımını bir çırpıda bulabilsem de, "ben kendimi buldum ve kar$ımda bunlar vardı" diyip sıyrılmaya çalı$ıyorum i$in içinden. derinlere dalmadan, "belki bir daha yüzeye çıkamam" dü$üncesiyle uzakla$ıyorum. kaçıyorum.
caddeler, sokaklar, kaldırımlar o kadar bo$ ki...benden kaçıyor insanlar sanırım. gözlerimi kısıyorum sonra. her yer örümcek ağı. sinirleniyorum ma sonra sinirlendiğime üzülüyorum. ah tanrım, neden böyleyim? rüzgar $iddetli esiyor. hafif ıslak saçlarım bozuluyor. ve ben yine üzülüyorum. birilerine ho$ görüneyim kaygısı beni böyle yaptı, allah kahretsin. aynalarda rastlıyorum bazen; yeni yeni sakallarım çıkmı$, sol gözüm miyopa bağlı kanlanmı$. görmeyeli ne kadar da deği$mi$im. önce sol gözüme üzülüyorum. sonra gözleri görmeyen insanlara... daha sonra ceketimin sevmediğim rengine... ondan sonra ceketi olmayanlara... hep bencillikten insancıllığa doğru sürükleniyorum. çok eski bir söz vardı, söylemi$lerdi bana. hatırlayamıyorum.
gece yarısı uyandığımda farkettim. gözya$larım yıkamı$ yastığımı. bu sefer akan gözya$larıma değil de bu üzüntülerimin kimsenin farkında olmadığına üzülüyorum. sonra tekrar dalıyorum.