--spoiler--
kendimi tam olarak geçindirdiğimi söyleyemem, ama çalışıyordum. okula pek takılmadım. okullar pek iyi değildi ve birincisi, o günlerde bununla canımı sıkacak vaktimin gerçekten olmadığını düşünüyordum. yıllar boyunca okula gitmenin gerektiğini bilemedim. bu benim yaptığım bir yanlıştı.
--spoiler--
--spoiler--
evet, ayrılıp uzaklara gidiyorum, artık dönmeyeceğim,
güney'e geri dönüyorum, çocuğum, sen gitmek istemiyor musun?
bebeğim tatmin olamıyorum,
ve ağlamama engel olamıyorum.
--spoiler--
muddy waters, şarkı söyleyişindeki dolaysızlık ve big crawford'un hızlı basının eşlik ettiği yüksek volümlü gitarının katı ısrarcılığı ile karmaşık ve şehirli olma modasına, günün yumuşak blues'una, kestirmeden dalmıştı, tıpkı isimlerini muddy'nin bir blues parçasından alan ve ikinci albümlerinde 'ı can't be satisfied'ı kullanan, rolling stones 'un 1960'larda pop müzikte moda olan şeyleri kullanarak sonuca ulaşması gibi. muddy waters (asıl adı mckinley morganfield) gururlu ve tutkulu, derin, kırsal bir inanç ve otorite taşıyan güçlü ve sert blues'un önemine inanmış bir insandı. doğduğu yer olan mississippi'den nefret ediyordu, ama geçmişi için kendisini savunacak bir insan değildi; duygularının buyruğuna uymuş, onları neşe ve kederle ilgili çalışmalara dönüştürmüş ve derin düşüncelere daldıran acılarla, coşkun ve cüretkar zevklerle doldurmuştu.
siyah toplumun içinde müziğinin popülerliği uzun zaman önce azalmış olsa da, muddy'nin bugün gelmiş geçmiş en büyük blues şarkıcılarından biri olarak dünya çapında bir ünü var. modernleştirilmiş delta blues 'undaki kendine özgü tarzı şimdi özellikle çağın dışında görünen ve belli bir azınlığın zevkine hitap eden bir hale gelmiş ve çoğu siyahın kaçmak istediği koşulların tadıyla bozulmuştu. muddy, son house ve robert johnson'ın 30'larda yaptığı blues'un doğrudan mirasçısıydı. peter guralnick'e anlattığı gibi:
''kendimi, üç şeyin karışımı diyebileceğiniz biri olarak görüyorum. bir parça kendimden, bir parça son house 'dan ve küçük bir parça da robert johnson 'dan.''
kılavuzlarına saygı göstermesi, bu adamın cömert tarafının tipik bir göstergesiydi, ama kendisinin de çok iyi bildiği gibi, ne zaman kaydı yapılsa o hep tamamen kendisiydi (onu ilk olarak, kongre kütüphanesi için kaydeden alan lomax'dı.) beyaz 'psychedelic' rock müzisyenleriyle bile kayıt yapmış, ama yine kendi sesini bulabilmişti.
''orada senin için, seni bekleyen herşeyiyle müziğe ait bir yer''* isteğiyle, en doğru yapıyı oluşturabilmek için prova yapar ve grubunu sıkı bir şekilde kontrol ederdi.
kendi grubuna emir verse de, bunu sakin ve kibarlıkla yapardı, çünkü yanındaki adamların gelişmelerine her zaman izin verirdi. rekabetten asla korkmazdı. çıkık elmacık kemiklerinin ve esrarlı bir biçimde sakin gelen dış görünüşünün ardında mücadeleci ve rekabetçi bir gurur yatıyordu.
kendi blues tarzı 1950'lerin ortasında gözden düştüğünde, muddy ve onun durumunda olanlar, siyahlar arasında blues'un ''alt sınıf'', viskiye batmış e çöplükten gelmiş olduğu yolundaki varsayımlardan dolayı incinmişlerdi. muddy waters'ın uluslararası alanda tanınması, kısmen blues'un caz ve folk meraklıları tarafından tanınması, kısmen de beatles ve rolling stones'un ona özellikle dikkat çekmelerinin etkisiyle olmuştu. ünü, tam olarak yaptığı klasik plaklara ve canlı performanslarının coşturucu gücüne dayanıyordu.
muddy'nin başarısı plak şirketi chess 'in (daha önceki aristokrat) büyük ve bağımsız şirket olmasında olumlu rol oynadı. şirket, bluesvari rock'n rollcular bo didley ve chuck berry sayesinde daha da büyümüştü. kuruculardan bir tanesinin oğlu marshall chess muddy'nin gördüğü rağbeti şöyle açıklıyordu:
''bu seksti. eğer o zamanlar muddy'i kadınların üzerinde bıraktığı etkiyi görseydiniz. çünkü blues, bilirsiniz, her zaman kadınların pazarı olmuştur. cumartesi gecesi on sıra halinde dizilirlerdi.''
bunun kadar önemli olan bir şey de, mevcut olan en iyi yetenekleri grubuna çekmesi ve onları biçimlendirmesiydi.***