dışsal bir uyaranın içselleştirilmesini takip eden duygusal yoğunluktur. bir çok kez hiç umulmadık zamanlarda çıkar insanların karşısına. aşk denilince yalnızca bir kişinin bir başka kişiye beslediği duygular akla gelmemelidir.aşkın bir çok hali vardır. biz insanlar ise son zamanlarda hep aşkın "z" halini yaşıyoruz. ( bunu neden bu şekilde tarif ettiğimi sormayın keza soru cevapsız kalacaktır; çünkü bu tanımın mantıklı bir anlamı yok. aslında yaşamamız gereken en son hali şeklinde toparlayabilirim ama, evet bunu başardım.) aşk çoğu kez insanlar için özellikle hayatın ilk yıllarında - bu devrede erginlik, ergenlik ve ilk gençlik dönemlerini sıralayabiliriz- karşı cinse duyulan ve çoğunlukla yaşanılan ıstırapların temel nedeni olan bir duygudur. bu dönemlerinde gençler özellikle hayatın kitabını "aşk acısı" başlığıyla yazabileceklerini düşünürler. daha sonraki dönemlerde -kanın deli akmaktan yorulduğu orta yaşlarda- aşk insan hayatından olağanüstü bir hızla uzaklaşır. bu dönemlerde aşka olan inanç önceki dönemlere göre oldukça azalmıştır. "bizden geçti, gençler yaşasın" mantığıyla küstürülen aşk, orta yaş kategorisine giren kimselerle pek muhatap değilidir bu yüzden. yaşlılık döneminde ise bir tüy hafifliğiyle kalplere konan kocaman aşklar çıkar ortaya. bu dönemde akla gelebilecek bir çok şeye karşı büyük bir aşk doğar kalplere... çiçekler, böcekler, güneşli havalar, yağmurlu havalar, sahil, deniz kokusu, çok şanslı bir yaşlıysa eğer; hayatının en büyük anlamı olan eşinin kırışık elleri, bembeyaz saçları bile aşk tanımının içinde kocaman bir yer kaplar... aşk tanımına dönecek olursak, diyebilirim ki; aşk yaşanması gerekenlerdir. ve bence yaşamdan zevk almak asıl amaçsa hayata aşık olunmalıdır.