ismini duymuşluğum birkaç sene öncesine, kendisiyle madden olmasa da manen tanışmam 2 sene öncesine dayanır. her şey, okul çıkışı arkadaşımın izmir enternasyonal fuarında kitap fuarı var oraya gidelim demesiyle başlar.
okul ile fuar arası 10 dakika bile etmeyecek derecede yürüme mesafesinde, arkadaş gel kitap fuarına gidelim mi der, ben de zaten canım sıkkın olur dememle yola koyulduk. fuarda gezerken murat menteş'in kitaplarını basan iletişim yayıncılığın standına gelmesiyle arkadaş, murat menteş kitapları der. murat menteş de kim ulan diyorum içimden, tabiki arkadaş bunu hiçbir zaman bilmeyecek de. murat menteş yerine alınacak bir o kadar kitap varken murat menteş kim? korkma ben varım, düblorün dilemması ve bir kitabını daha aldık. sadece bunlar değildi tabiki. birçok kitap daha aldı kitapçıdan. 150 liraya yakında para verdiğini hatırlıyorum. eve giderken kendime kendime ise hep soruyorum, murat menteş kim, murat menteş de kim ulaaaaaaan!. kaldığı yurda gittiğimizde bana okumak istediğim bir kitap var ise almamı söyledi ve korkma ben varım'ı almıştım. hem isimle hem de kapağı ile kazanıyordu. kapak da ayrı bir şekildi zaten. kim elimde o kitabı görse hemen kapağına hayran olurdu. kitabı alıp eve gittikten sonra ise 2 kez okumaya koyuldum ama isimlerdeki tuhaflıklar beni benden alarak nefret etmemi sağladı.
buraya kadar her şey normal. ta ki xxx isimli arkadaşımın murat menteş hayranlığı başlayana kadar. murat menteş hayranlığı başlayan xxxx, ilk olarak korkma ben varım isimli kitabı alır tabiki. okuduktan sonra, benim kendisine yaptığım prison break bağlılığı başlatma huyunu kendisi de murat menteş hayranlığı empoze etme ile devam ettirir. murat menteş de murat menteş. murat menteşe başlatma der iken bir gün dayanamayıp ver ulan şu kitabı bir okuyayım da sus dedim. aldım ama 3 sefer başlayıp bıraktım yine. gerçi o zamanlar hep, gönül işleri başkanlığının vurulması kısmını okuyordum ve çok da sıkıcıydı. her şeyin müntekim gıcırbeyle, şebnem şibumiyle, hayati tehlike ile başlayacağını nereden bilebilirdim ki?
bir gün oturdum ama oturdum ve okumaya koyuldum. okudukça, daha da bir ilgimi çekmeye başladı ki uyku dışında boş zaman çokluğundan kendimi bu kitabı bitirmeye adamıştım.
ve birgün bitti, işte o zaman kendimden utandım. her zaman yaptığım şeyi, yaptığım için kendimden utandım. büyük ya da küçük sözü dinlememenin ne kadar kötü bir şey olduğuna o zaman karar verdim.
iken bir gün dayanamayıp ver ulan şu kitabı bir okuyayım da sus dedim. aldım ama 3 sefer başlayıp bıraktım yine. gerçi o zamanlar hep, gönül işleri başkanlığının vurulması kısmını okuyordum ve çok da sıkıcıydı. her şeyin müntekim gıcırbeyle, şebnem şibumiyle, hayati tehlike ile başlayacağını nereden bilebilirdim ki?