luis bunuel'in ölmeden önce çektiği son filmdir. ismi gerçekten orijinal bir derinliğe sahip. sanki bir marcel proust kitabı gibi.
---olası spoiler ibaresi---
filmin en bilinen yönü aynı karakteri iki farklı kadının canlandırması. bunuel filmin başında tek bir oyuncu kullanırken istediği duyguları yaratmada yetersiz kaldığını görmüş ve o yüzden bu yola başvurmuş. tabi bunu iki kadının saf ve kirli yönlerini anlatmak için yaptığı genelde belirtilir. fakat gözden kaçan bir nokta iki kadının da farklı duruşlarına rağmen aynı belirsiz isteğin peşinde olmasıdır. tabi buna her kadının içinde melek ve şeytan, daha doğrusu ''şeytan ve daha şeytan'' olan bir yan vardır gibi bir önerme de eklenebilir.
filmde daha çok, fernando rey'in canlandırdığı mathieu karakterinin o belirsiz nesnenin peşinde koştuğunu hissederiz. fakat aynı karakteri temsil eden her iki kadın da aslında tam olarak ne istediğini bilmemektedir. birleştiklerinde yürümeyen, anlamsızca son bulan ilişkileri tesadüflerin de yardımı ile bir türlü bitemez. bu anlamsız tutkunun peşinde, asil burjuva viranelere, değişik şehirlere sürüklenir. onu elde etmek için defalarca cüzdanını kullanır fakat her seferinde bocalar.
filmin en basit fakat bilinemeyen sorularından biri ''neden sevişmek istiyorsun?'' sorusudur. conchita mathieu'ya bana zaten sahipsin neden ille sevişmek istiyorsun diye sorar ve mathieu buna mantıklı bir cevap bulamaz. işin kötüsü filmi izlerken siz de bulamazsınız. burada tüm film boyunca peşinden koştuğu o belirsiz nesne sadece hayvani bir dürtünün eseri mi yoksa elde edememenin mi diye sorar sanırım bunuel.
conchita kendini hem vermek ister hem de mathieu'nun onu sevdiğinden bir türlü emin olamaz. başlarda söylediği ''beni sonsuza kadar sev, sensiz yaşayamam'' gibi cümleleri onun aslında ne kadar çocukça düşündüğünü gösterir. zarif çizilmiş soylu ise geçkin yaşına rağmen nevrotik bir kadının elinde ''kukla''ya döner.
başlarda anlamsız gelen conchita'nın sevişmeyi reddetmesi, tüketmeye alışmış bireylerin istediklerine sahip olunca dürtüsel olarak zafer kazandıklarını düşünüp vazgeçmeleri anlamında düşünüldüğünde mantıklı bir çocukluktur.
diğer bunuel filmlerinin aksine bu filmde burjuvazi ya da din çok aşağılanmaz. biraz dokundurulup geçilir. bunuel bu filmde biraz belle de jour'daki gibi davranır ve insan bilinç altındaki arzu ve kadın-erkek ilişkileri kapsamında olayı irdeler. tabi yine de bunu terörist saldırılar ve soylu malikaneler fonunda verir bize.
filmdeki en önemli imge ise bir çuvaldır. bu çuval soylu bir beyefendinin eline yakışmamasına rağmen her yere onunla birlikte giderek grotesk bir görüntü sunar. elbette bu asil ''mavi kan''ımızın bir türlü kurtulamadığı çirkin güdüleridir. filmin sonunda bu çuvalın içinden çıkan kanlı örtüleri diken kadın conchita'nın kirlenmiş namusunu diker. o hala bakire olduğunu iddia etse de kirlenmiştir. bu sahnede kızın kirlenen namusu temizlenirken film boyunca peşinden koşan mathieu'nun büyülenmiş gibi o noktaya baktığını görürüz. yani o belirsiz nesneyi hala delice arzulamaktadır. tekrar tartışmaya başlamaları da bunu ispatlar. ve patlayan bir bomba her şeyin sonunu getirir.
---olası spoiler ibaresi bitti---
açıkçası oldukça güzel bir film ama alışılmış bunuel tarzından biraz sapma var. ben kendimce tristana, belle de jour ve cet obscur objet du desir'i bir tarafa, l'age d'or, el angel exterminador, viridiana ve le charme discret de la bourgeoisie'ı bir tarafa koyuyorum. ikinci taraf ağır basmakta. bir de anlatılana göre bunuel bu filmi çektiği dönemde kafa biraz uçmaya başlamış yaşlılıktan. sözde kendisi de açıklarken bocalıyormuş falan. her şeye rağmen güzel ve önemli bir film diyip kapatalım.