--spoiler--
erkek egemen düzene karşı kazan kaldırıyoruz!
25 kasım kadına yönelik şiddete karşı mücadele ve dayanışma günü yaklaşırken bir kez daha şiddetle kuşatılmış hayatlarımızı değiştirmeye, dönüştürmeye dair örgütlü mücadelemizi sürdürme iradesindeyiz. içinden geçtiğimiz şu günlerde tüm toplumsal kesimlerde kadına yönelik şiddette bir artış olduğu görülüyor. neredeyse tamamı münferit şiddet olguları gibi gösterilmeye çalışılsa da biz bütün bu kadına yönelik şiddet olaylarının bütünlüklü erkek egemen sistemin bir parçası olduğunu biliyoruz.
son dönemde sınır dışı ve içi operasyonlarla daha da tehditkâr hale gelen militarizm ve milliyetçilik erkek/devlet şiddetini tırmandırıyor. toplumda yaratılan militarist ve milliyetçi histeri gerek kamusal gerekse özel alanda kadına yönelik şiddetin artmasına yol açıyor. ev içerisindeki şiddet savaşın karanlığında kayboluyor. eril iktidardan beslenen militarizm hayatlarımızı kuşatırken şiddet katmerleşerek artıyor. ölmenin ve öldürmenin meşrulaştırıldığı bir ortamda görünmez oluyor ev içinde yaşadığımız tecavüz ve taciz, görünmez oluyor ev içindeki emeğimiz. patronun tacizi oluveriyor bu şiddetin bir adı, diğer adı işten atılma. bir adı polis tacizi oluyor, diğer bir yanı tutuklamalar.
tecavüzün erkek egemen sistemin yarattığı bir cezalandırma mekanizması olduğu, erkeklik ile tecavüzün nasıl iç içe geçtiği görmezden gelinirken, tecavüz sadece bir sapıklık hali gibi adlandırılmaya çalışırken, tecavüzün erkekler tarafından ne kadar sistematik uygulandığı gizleniyor. tecavüz testosterona bağlanmaya çabalanıyor. kız çocuklarına tecavüz eden adeta devletin protokol listesini andıran tecavüz çeteleri aklanıyor. kadınlar her gün en güvendikleri erkekler tarafından sokak ortasında öldürülürken, bakanlığın adından kadın çıkartılarak kadınlar ailenin korunaklı duvarları arasına hapsedilmeye çabalanıyor.
her gün artarak devam ediyor nefret cinayetleri. failleri ya bulunamıyor ya da bulunmak istenmiyor. ya evleri yakılıyor ya da sokak ortasında pompalı tüfekle geliyor ölüm. erkek egemen sistem onun gibi olmayan kendisine benzetemediği her şeyi yok ediyor. anayasanın 10. maddesine, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin eklenmesinin, eşcinsellere yönelen şiddetin sona ermesi adına, ilk adım olacağı umudunu taşıyoruz. genel ahlaka aykırılık gerekçesiyle, örgütlenme hakkının engellenmesine hep birlikte dur! diyoruz. nefret cinayetlerinde, tahrikin hafifletici unsur olması gibi bir uygulamayı, insanlık adına verilen hiçbir hukuki karara yakıştırmıyoruz. bu nedenle bu 25 kasımda heteroseksizme son sloganını yükseltiyoruz.
başta kürt kadın hareketi olmak üzere, sendikalardan, muhalif kitle örgütlerinden kadınların gözaltına alınması ve tutuklanması artarken, bu kadınların gözaltında tacize son dönemlerde çok fazla ve sistematik biçimde maruz kaldıklarını biliyoruz. medyada kürt kadınlarını hedef alan erkek egemen tarzda yazıları kaleme alan köşe yazarlarını ve erkek egemen söylemle süreci ele alan medya mensuplarını biliyoruz. militarist ortamdan kazanılan şiddet olgusunu özel alanda en yakınındaki kadına yönlendiren erkekleri biliyoruz. savaş ortamında kadının bedeninin savaş alanı olarak görülerek ötekileştirilen kadının taciz ve tecavüzle cezalandırıldığını biliyoruz. bu bilinçle biz kadınlar erkek / devlet şiddetini geriletmenin yolunun aynı zamanda militarizm ve milliyetçiliğin tırmandırdığı savaş ortamının son bulmasından ve barışın hayata geçirilmesinden geçtiğini biliyoruz. bu nedenle bu 25 kasımda barış için ses ver sloganını yükseltiyoruz.
diğer yandan ekonomik kriz biz kadınları her geçen gün daha fazla kuşatıyor. ekonomik krizin baş göstermesiyle birlikte öncelikle kadınların işsizlikle yüzleştiğini biliyoruz. krizin etkisiyle meşrulaştırılan güvencesiz ve daha ucuza çalıştırma yöntemlerine de yine en çok kadınların maruz kaldığını biliyoruz. kadınların kayıt dışı enformel sektöre yönlendirildiğini biliyoruz. kriz dönemlerinde ev ekonomisi adı altında parayla dışarıdan alınan birçok ürün ve hizmet kadınlara yıkılarak daha fazla görünmeyen emek sömürüsü yaşatıldığını biliyoruz. yine ekonomik krizi yaşayan erkeklerin deşarjı özel alanda kadına yönelik şiddette aradığını yani kriz dönemlerinde kadınların daha fazla psikolojik ve fiziki erkek şiddetine maruz kaldığını biliyoruz. bu bilinçle kadın kurtuluş mücadelemizi aynı zamanda erkek egemenliğiyle kol kola girmiş olan kapitalizme karşı mücadele perspektifiyle yürütmekten geçtiğini biliyoruz. bu nedenle bu 25 kasımda ev içinde de dışında da emeğimizin karşılığını istiyoruz sloganını yükseltiyoruz.
ataerkil düzen bizi evlere hapsederek bedenimizi, kimliğimizi denetim altında tutuyor. bu denetimi sağlamak için de şiddeti bir silah olarak kullanıyor. bu şiddet bize koyun koyuna yaşadığımız erkekler tarafından uygulanıyor. en güvenilir yer olduğu söylenen evlerimizde, dayağa, baskıya, aşağılanmaya, tecavüze maruz kalıyoruz, öldürülüyoruz. bu şiddet sarmalının içinde kıskıvrak bağlanıyor, nefes alamıyoruz. kendimize saygı duymamız istenmiyor. ailedeki tüm işler bizden sorulduğu halde emeğimiz yok sayılıyor. cinselliğimizle de sömürülüyoruz. yatak odalarımızda erkek iktidarın her türüyle karşı karşıya kalıyoruz. yasalarda suç olarak tanımlattığımız evlilik içi tecavüz devlet kurumlarında ve toplumda karşılığını bulmuyor. ailenin kutsallığı ailenin erkeklerinden gelen tecavüzleri görünmez kılıyor. yasalarda ismini bulmayan ensestle hayatımız kararıyor. bu nedenle bu 25 kasımda tüm bu dayatmalara ve baskılara karşı erkek şiddetine son sloganını yükseltiyoruz.
bizden savaşı üreten ve destekleyen mekanizmaları desteklememiz bekleniyor. bizden çocuklarımızı savaşa sorgusuzca göndermemiz bekleniyor. bizden ölen yakınlarımız ardından onurlanmamız bekleniyor. bizden yük taşıma aracında taşınan kadınların kapitalizmin kâr hırsı tarafından boğulmasını kader diye yorumlamamız bekleniyor. bizden niteliksiz, ucuz işgücü olarak çalıştırılmayı kabullenmemiz isteniyor. bizden işyerinde patronun evde kocanın tacizine sesiz kalmamız bekleniyor. bizden hanım hanımcık kızlar olmamız, susmamız, bu sistemi yeniden üretmemiz, üç çocuk doğurmamız, medyada kadın düşmanlığına varan hakaretlere gülmemiz bekleniyor.
bu hayatta biz de varız. evde, okulda, fabrikada, tarlada üretiyoruz. bizim de sözümüz var. ne kadar ayrımcı politikalarla dışlansak da, ikinci sınıf sayılsak da, düşünmemiz, yazmamız engellense de bizim de hayata dair sözümüz var.
bizler bu sistemin bize dayattığı rolleri reddediyoruz bu nedenle tüm bu dayatmalara ve baskılara karşı erkek ve devlet şiddetine karşı kazan kaldırıyoruz
--spoiler--