güneş... yenilik, özgürlük, doğuş gibi bir sürü anlamı olan şey. ama hiç düşünmedi mi kimse acaba her doğan güneş insanın elindekileri yavaş yavaş alıyor. her doğuşunda ömür denen garip oluşum kendini bir parça daha yok ediyor.
bu gece efkar gecem sanırım. hiç güzel şeyler düşünemiyorum sözlük. sanırım kaybedenler kulübüne bilmeden üye oldum ben. zaten yakında tshirt üzerine kocaman bir "looser" yazdırıp giymeyi düşünüyorum. aynaya baktığımda kendimi daha da net algılayayım diye...
merakla bekliyorum güneş birazdan doğduğunda neler olacak. pazar sabahı herkes evinde, ailesiyleyken ben burada birşeylerin özlemi içinde boğuluyorum. gerçekten boğuluyorum artık bu özlem içinde. uzaktan görmek sıktı artık güneşi. avuçlarımın içine alıp ateşinin yakmasını istiyorum bütün bedenimi. hissetmek istiyorum uzaktan gördüğüm o parlak şeyi, insanlara can veren şeyi.
güvercine yıllar boyu özgürlük denmesinde olan yanılgı gibi sanırım güneşin doğuşuna da bu tür güzellikler eklenmesi. beyaz güvercin, ölümün yegane temsilcisi. ruhun bedenden ayrılması, duyguları söküp götürmesi bedenden... özgürlük anlayışını anlamak çok zor insanların sözlük.
duygular yoksa ben neden varım ki? ali'nin oluş gayesi duygular üzerine zaten. sevmek, aşık olmak, mutl olmak, üzülmek, ağlamak, gülmek... bunlar olmadan ben hiçim sözlük. her ne kadar bugün ağlamak için bir sebep oluşsa da hayatımda yapamadım yine. ama bir gün ağlayacağıma kesinlikle inanıyorum. umarım o duygumu kaybetmemişimdir...