şöyle bir evrimdir: bilim ve felsefe arasındaki önemli bir fark, bilimin sınırları aşmaması ancak felsefenin sınırları aşmasıdır. öyle ki bilim var olanı incelerken, felsefe olması gerekeni inceler, bunu biliyoruz. haliyle var olan sınırlı ve olması gereken sınırsız bir pozisyona yerleşir. işte bu noktada bilim birçok açıdan haddini bilir. eleştireldir ancak eleştriyi felsefenin yaptığı kadar cüretkar yapmaz. ancak evrim, kendi içinde bir takım makul açıklamaları olmasına rağmen "savunucuları" tarafından ne yazıkki sınırlarını aşıp birçok polemiğe alet edilmiştir. ben buna "dil uzatma" diyorum. sınırlarını bilen, kavramlara dil uzatmayan, onlara sadece açıklama getiren, elindekiler ile bunu yapan bilim, bağrına açtığı evrim ile bu görüntüsünden ne yazıkki uzaklaştı. sözün özü şudur: evrim teorisini savunanlar eğer ki sınırlarını aşmayıp, bilimi "dine dil uzatma" pozisyonuna sokmasaydı, bu kadar tepki alır mıydı inanın çok merak ediyorum. evet, evrim, içinde barındırdığı dinamiklerle, savunucuları tarafından dine dil uzatmakla, tanrı kavramını yok etmeye çalışmakla birlikte kullanıldı ne yazıkki. bu, sınırlarını, edindiği amaç uğrunda bilen bilime koca bir leke sürdü. evrim kendi içerisinde makul bilimsel olgulara sahipken, birden savunmasız ve suçlu konumuna yükseldi. evrim temelde yine tanrının varlığın inkar ediyor olabilir. ancak bu inkarı bir silah olarak kullanıp ofansif tutumlar sergilemek, savunucularının yaptığı en büyük hatadır. her iki taraf da bilimin ve felsefenin getirilerini süzgeçten geçirip, sınırlarını ve inançlarını belirlemeli. aksi halde ucu görünmeyen kısır bir tartışma olmaya mahkum bir anlayış kalır elimizde.