aidiyet; ait olma durumu, ilişkilendirilme, mensubiyet, merbutiyet, taalluk.
büyük sarsıntıların, savaşların nihayetinde, derin krizlerde insanların kendilerini boşlukta hissetmeleri neticesi doğan ruhsal bitkinliğe cevap veren hal. tutunma, sarılma, yalnızlıktan kaçış, nefretin doruklarında sığınılan liman halleri. insana felsefi bağlam gelse de, ziyadesiyle psiko-sosyal travmanın dışa vurumu, tepkime diyebileceğimiz refleks.
aynı şekilde varoluşçuluk, benzer durumların reddiyesi manasında belki benzer saiklere dayanan, sığınmayı cemaat kavramından ziyade bireyselleşme de ifadesini bulan refleks.
yaşadığımız anın veciz tasviri. insanlar inanılmaz savruluşlarda. şu anda var olan derin iki milliyetçiliğin etrafında, ışığa koşan kelebekler gibi insanlar.
türk ve kürt ulusçu eksende temel iki paradigma, toplumu yarmıştır. bu iki ana akımın asli yürütücülerinin dışında kalan insanlar, anaforun etkisiyle, şekil bulan kimi limanlara kulaçla meşgul. elbette bu yarılmayı derinleştiriyor. birey olarak varoluş silikleşiyor, insanlar adeta takımlaşıyor. eski yeni solcular, malum milliyetçiler ve kendini cumhuriyetçi hissedenler, öbekleşiyor. öte yanda ise kendi çokluğuyla diğerlerine galebe çalan iktidar ekseni. istisnasız hepsinde aidiyet telaşı egemendir.
tarihin bize yaşattığı ironi, aman bölünmeyelim diye diye gelinen bölünmüşlük halidir. kürt nüfusunu ise anlatmaya gerek yok. onlarda kendilerince bu mensubiyetlerde saf seçme telaşında. ne diyeyim, allah sonumuzu hayretsin.