lan nasıl da sevinçten donuna sıçmıştım hala hatırlayıp utanırım kendi kendime. evet böyle bir sonbahar günüydü yine, yağmur yağmıştı. okuldan geldikten sonra çantayı eve atıp önlüğü çıkardığım gibi dışarda almıştım soluğu. kah su birikintilerinden bisikletleriyle geçen mahalledeki abileri seyrediyor kah yumuşak çamurlu zeminde çivi oynamanın tadına varıyordum akranlarımla. kirlenen ellerimi çamurlu gibi bulanık suda çırpıştırarak hijyen sağlardım ben de her velet gibi.
o zamanlar zaman daha yavaş akardı sanki. şimdi bakıyorum daha cuma akşamı "ohh bee amınım 2 gün tatil" demeye kalmadan paartesi oluveriyor bir bakmışsın. eskiden böyle miydi ya! bizim sınıfta saatleri en son öğrenmiş dangoz bir arkadaş vardı, sonunda sökünce saat okumayı, babası güzel bir saat almış piçe, çok hoşuna giderdi dersin bitmesine kaç dakika kaldığına yönelik sorgular bu çocuğun. ara sıra sorardım. "kaç dakka var la aytun? ohaaa 20 dakka mı!" sonra bir yıl falan geçmiş gibi gelirdi, amınım problemleri yüzünden öyle bunalırdım ki bir aralık yine sorardım "aytun kaç dakka var? 15 mi hay götünü sikem aytun. haaa aytuuun bu ara da saatini de sikem, hatta çüküm el verirse babanı da sikem ben senin emi aytun!"
ama o gün... babamın atariyi kucaklayıp sokağın köşesinde belirdiği o gün... hayatımın en hızlı tükenen günü olmuştu. cumaydı hiç unutmuyorum. eve ışık hızıyla girdim. derhal kurduk. başladım mal mal oyunları oynamaya. kardeşimle çılgın atıyoruz. mortal combat mı aran, tank 90 mı bulun! bir sürü siktiri boktan oyunu suya yanmış bir zürafaa iştahıyla oynamaya dalmıştık. üüüüüüf ne oyunlar oyunlar, ne sırt ağrıları akabinde! mutluluktan uçuyorum. bi kaltım başından 5 saat su gibi geçmiş amınım.
yalnız en istediğim şey gerçekleşti diye bir itaat, bir minnet duygusu oluştu bende ki görmeyin. ekmek mi alıncak, hemen bir koşu ışınlanıyorum bakkala. eskiden olsa dekmeleye ağlata zorla kardeşimi yollardım.
neyse la sen o 2 günlük haftasonu diye tabir edilen zaman zarfı o kadar çabuk geçti ki inanaman! bi baktım pazar akşam oldu banyoyu yaptık sobanın sıcağını yedik oturuyok. bütün gece uyku tutmadı. ertesi gün kalkıp okula gitmek zul geldi evde atari oynamak dururken. bin çeşit plan yaptım kafamda. hasta numarası yapsam olcak gibi değil, bütün haftasonu it gibi oynamayı biliyodum şimdi okula sıra gelince keh keh öksürmemi yemezler. bu düşüncelerle dalmışım çocuk uykuma...
sabah rutine uydum. kahvaltıyı yaptım. önlüğü giydim. çantayı aldım. "baba" dedim "bugün okula yaya gitçem arkadaşlarla, beni bırakma annemi hastaneye bırak sen de git işe..." "tamam" dedi papa. sofradan kalktık. ben okula gider gibi çıktım evden. az sonra arabayla annem babam kardeşim de çıktı. arabanın köşeyi dönmesini sindiğim yerden bir tilki adeta bir sansarcasına izledim ve emin olur olmaz doğruca eve koştum. yanıma aldığım yedek anahtarla kapıyı açıp atariye koştum. bütün gün kardeşimle paylaşmak zorunda kalmadan saatlerce aralıksız amına kodum atari oynamanın...
aradan zaman geçti, tavsadı atari hevesi de... sonra yüzüne bakmaz olduk tabi. duyduk ki saati zor söken salak aytun'a babası sega almış amınım... çok pismiş lan, aynı gerçek gibiymiş... bu sefer de sega'Nın hayaliyle yanıp tutuşmaya başladım...
yıl 2011... şimdi de "ulan ikinci el mikinci el bi pileysiteyşın 3 alsak mı kelepirinden" diye düşünürüm ara sıra kendi kendime. ama sonra vazgeçiyorum okulu bi yıl daha uzatırım şimdi o heyecanla başından kalkmayıp... öte yandan hiç büyümemişim amınakoyim!