ayrıca ironiden anlamayan nesile de aşina değiliz.
tam olarak istenilen budur. bizim yönetim anlayışımızdaki en büyük eksikliğin, bu tür konuların tartışmaya açılması ve günlerce her tv de her yerde tartışılması olduğunu düşünüyorum. bakın demokrasileri ile ün yapmış ülkelerde bu süreç şöyle işliyor:
kimse duymadan faaliyet gerçekleştirilir, sonra birileri buna itiraz etseler bile ( buradaki birileri ab, abd, şu , bu vs. ) onlara bir şekilde anlatılır. ister anlarlar istemezlerse çok da fifi. şimdi bu konuyu tartışmaya açtığınız an ülkemiz ve dünyanın belirli yerlerindeki " aydınlar " , kanaat önderleri , * vs. vs ler hemen konuyu enine boyuna tartışmaya başlıyorlar. tartışmasınlar demiyorum yine tartışsınlar ama sen yap yapacağını, ondan sonra onlar bunun demokratik, analitik, fizyolojik ve bin türlü sikimsonik açıdan doğru veya yanlış olduğunu tartışsınlar. haa şimdi aranızdan " bunun neresi demokrasi" diyenler olacaksa eğer, baştan belirteyim ki her konu için bu yöntem elbetteki saçma ve demokrasiden uzaktır. ancak toplumda infial yaratan , devletin bekası ve güvenliğini ilgilendiren konularda karar alma mekanizmalarının bu şekilde çalışması daha doğru olacaktır.
şimdi net hatırlamadığım ama muhtemelen " baba " filminde geçen bir sahne vardı:
çocukken bir bisikletim olması için tanrı' ya yalvarırdım. geceler ve günlerce yalvardım. ancak daha sonra öğrendim ki tanrı' nın çalışma sistemi bu değil. gittim ilk bisikletimi çaldım ve sonra tanrı' ya yeniden yalvardım:
"tanrım beni affet"
ama artık bir bisikletim vardı...
siz benim canımı yakarsanız, ben sizin canınızı alırım politikası eğer devlet tarafından uygulanmaz ise , daha önce dünyada birçok örneğinde görüldüğü üzere halk tarafından uygulanmaya başlayacaktır ki, sonuçları hiç de olumlu olmamıştır.
sen bir gece asarsın, sadece apo piçini de değil , ona destek veren elebaşlarını, gerekirse milletvekillerini. ondan sonra oturur tartışırlar insan hakları bıdı bıdı bıdı bıdı. ben ölen binlerce askerimin haklarını alıyorum der , çıkarsın.