pazartesi yine bir gün hayatta. sanki bitmeyen çöl kumu günlerden biri. köpek kılı kadar çok olduğundan günler, çoğu bir birbirinin aynı sayılır. o güne heyecan katmazsan yaşamadın say dedi murtaza. heyecan, aksiyon ve birazda aşk olursa filmler gişe yapar. akşamüstü bakkalın önünde bir meyve kasasında oturup düşünürken gülizarın fırına gitmesi müthiş bir heyecandı murtaza için, onun peşinden koşarak ona yaklaşmak en feci aksiyon ve onunla bir iki kelam edip varlığını ona hissettirmek mükemmel bir aşktır. bu eş kenar üçgeni oluşturmaksa hayatı farklı kılmak, günü sürüden ayırmak ve o anı ölümsüzleştirmektir. bu hikayede geçen meyve kasası ise sadece bir aksesuardır. gerçek kişi ve kurumlarla alakası yoktur.
gülizar fırından ekmekleri alıp eve dönerken murtaza hafif karanlık sokakta peşinden koşar, ona yaklaşır ve hal hatır sorar. bu gülizarın hoşuna gider murtazaya gülümseyerek bakar. artık aşkın fitili ateşlendi ve geri dönüş olmaz. gülizar ve murtaza sokağa beraber girerler ve kapıda ayrılırlar. gülizarın aklı murtazada, murtazanın hayatı gülizardadı9r artık.
murtaza eve gelir ve kapıyı açan annesini öperek içeriye girer. annesi anlar bu deli oğlana bir haller olduğunu ama üstelemez. murtaza yemekten sonra evlerinin yakınındaki parka çay içmeye gider. çay içerken parkın içinden akan dereye bakar ve düşünmeye başlar. kocaman gemiler suyun üstünde durabilirken neden küçücük taşlar hemen batıyor. denize dökülen sular tuzsuzken denizler neden tuzlu. bu kadar insan susuzluk çekerken bu parktaki çimenler neden günde 3 defa sulanıyor.
bunların hiç birine cevap bulamadan garson geldi ve çay parası istedi. murtaza parayı verip oradan uzaklaştı. yolda evsiz kedilerin fotoğrafını çekti ve eve döndü. babası televizyon izlemekteydi, annesi örgüyle uğraşıyordu. babasına selam verip odasına geçti. teyibin fişini taktı ve kaset kaldığı yerden çalmaya devam etti. şimdi odasında rafet el roman - bir melek diliyorum çalıyordu, o da şarkıya eşlik etti.