yazmadıkça beni ümitsizliklere sürükleyen adamdır. özlemle bekliyorum. herkes bilmesin böylesi en iyisi; herkes anlamasın, bilmesin, sevmesin.
aradan geçen biraz zamandan sonra:
notos dergisini kısa röportajı ile şereflendiren yazardır. dergiyi alınca sayfalarca ihsan oktay'dan sözler okuyacağım sanıyorsunuz ama değil. sadece iki sayfa ona ait olmak üzere kendisi hakkında "başkaları"nca yazılmış, çizilmiş, inceleyip sonuçlandırılmış kitaplar hakkında konuşulmuş bla blalar var. 2009 yılında uzun ihsan için yapılan bir sempozyumda üstada yöneltilen "neden eserlerinizde kadın yok?" sualine karşın üstad "evet" deyip onaylıyor ve getiriyor arkasını, "Pek çok romanda pek çok şey yoktur. Romanlarımda kadın yok. Ama 'zebra' da, 'bengal kaplanı' da, 'guguklu saat' de yok." bunun üzerine yazıyı kaleme alan gürsel korat inciniyor. bunu tüm kadınlar için incitici buluyor. peki ya böyle bir soru olabilir mi? nasıl bir cevap bekleniyordu? merak ediyorum, ihsan oktay anar amat'da, puslu kıtalar'da ya da diğer romanlarında kadını nereye koyabilirdi? anlattığı dönemlerde "kadın" kavramı nasıldı, kadınların kendilerine ait şahsi özellikleri var mıydı, net miydi ya da bu özellikler? kadının eksikliğini hissediyor muyuz o romanlarda? ama ihsan oktay'dan bir aşk romanı okumak isterdim doğrusu o da apayrı bir mevzu...