şimdi ben bu kitap hakkındaki hislerimi tüm detaylarıyla yazmaya başlasam hem yarın akşama kadar sürer, hem de sayfalar tutar.
bu kitabın erkek çocukları için olduğunu düşünenler vardır muhakkak. aslında genel olarak bakınca öyle gibi. sonuçta anlattıkları hep erkek çocuklarının perspektifinden inceleniyor. ben bir erkek çocuğu değilim ama kitabı yaşadım okurken. ulan emrah serbes, sen nasıl bir adammışsın ki bunu başarabiliyorsun?
şurada, sözlük içinde, eminim herkesin en az bir tane favori yazarı vardır. açar sayfasını okur arada sırada. ben de işte bu kitabı okurken para verip kitap almışım gibi değil de sözlüğe girmişim entry okuyormuşum gibi hissettim. içten bir üslup; doğal, yalın ve tamamen günlük hayatın içinden seçilmiş dil ve liselerdeki edebiyat kitapları tabiriyle "sokakta karşılaşabileceğimiz insan tipleri."
giriş hikayesi, anneannemin son ölümü, çok güzel. tam girişe layık. insanı kendine bağlayan cinsten. kitabı pazarlayabilecek nitelikte. ben erken kaybedenler'i ilk okumaya başladığımda farklı hikayelerden oluştuğunu bilmediğim için "ah rüstem bey, ben sensiz ölür müyüm hiç"ten sonra devam edecek sanıyordum. ikinci hikayenin yepyeni bir şeyden bahsettiğini fark edince sonraki hiçbir hikayenin ilki kadar güzel olamayacağını düşünmüştüm. ama şu an, aldığım günden beri her gün kitabı bir kez daha okumuş biri olarak, en güzel hikaye hangisi karar veremiyorum. karar verememekten ziyade, bir seçimde bulunup başka bir hikayeye haksızlık etmek istemiyorum.
bu okuduğum ilk ve tek emrah serbes kitabı ve gözümde inanılmaz karizmatik ve aşık olunacak bir emrah serbes yarattı. bilemiyorum eğer diğer kitaplarını okursam bu yargım değişir mi. şu kitaptan aldığım tada bakınca değişmeyecek gibi duruyor. güzel bir kalem, güzel bir kitap yani. okuyunuz mümkünse.
not: bir de kitabı sorduğum d&r çalışanının kitabı elime tutuştururken espri mahiyetinde söylediği bir söz vardı ki kitabı okuduktan sonra espri olamayacağını düşündüm: "buyrun, siz de erken kaybedin."