Cok degil 2 yil olmus aslinda tanisali, tanismaya baslayali...
"Bazuka"ya daha sira gelemeden, hemen komsu sehirde düzenlenen bir etkinlikte, okuma gecesi icin geldiginin haberini alirsin bir gün. Eve o saatte nasil döneceginin hesaplarini bile yapmadan, son trene yetisip yetisemeyecegini bile düsünmeden Tol'u ve Har'i alip gidersin onu dinlemeye...
Önce baska bir grup cikar sahneye, yeni kitaplarini tanitmak icin. Bu arada sohbet firsati da bulursun Murat Uyurkulak'la. Saci- sakali birbirine karismis, ilk baska ürkütücü gelen ama yine de kara gözleri ice isleyen bir canlilikla parlayan bir adam yerinden kalkip elini uzatir sana. Nasil hitap etmen gerektigini bilemezsin önce, abi desen cok klasik, Murat desen cok laubali, siz desen fazla mesafeli... Murat Hocam olarak cikar agzinizdan kelime, hic fena degil diye düsünürsünüz, begenirsiniz ona yüklediginiz sifati. O da begenmistir anlasilan, tatli tatli gülümser size düzeltme geregi bile görmedigi carpik disleriyle...
Biraz konusursunuz havadan sudan, kitaplarinizi imzalatirsiniz ve yerinize gecip onun programinin baslamasini beklersiniz sonra...
Masaya gecer, oturur ve o etkileyici, tok sesiyle konusmaya baslar... Okumaya nasil basladigini, yazmaya nasil basladigini, yazdigi karakterlerin kendisiyle ne kadar baglantisi oldugunu, kurdugu hayalleri, paylastigi anilari... Öyle dogal, öyle dobradir ki konusurken, neredeyse tamamiyle onun etkisine girmissinizdir artik...
Güzel bir geceden, akilda kalacak bir cok cümle ile ayrilirsiniz salondan...
Eh meraklisi icin tanim geliyor iste;
Murat Uyurkulak budur iste; kendi gibi olan, dogalligin dibine vurmus karizmasi ile sizi etkileyen, Ihsan Oktay Anar tarzi cümleleri ile hayran biraktiran, yeni kitabi ciksin diye gözünün icine bakilan...
Sagda solda benden daha iyisi yok diye gezen onlarca isme inat, Türk Edebiyati'nin son dönemde yetistirdigi en iyi yazarlardan biridir kendisi.