"Ancak bilinmelidir ki hutbelerimiz birer tavsiye niteliği taşır. isteyen uygular isteyen uygulamaz"
açıklaması ile mazur gösterilmeye ya da "dinde zorlama yoktur" demeye getirilen "SOLAKLAR KULLANABiLiR" diyerek oldukça arzuladıkları, uğrunda savaştıkları demokrasiyi sindirdiklerini sanmamıza neden olacak Hutbe.
bir de "herkes uygulasın" deseydin sayın müftü. sağolasın uygulamak zorunda değilmişiz, anlayışından ötürü teşekkürü bir borç biliriz, mantığa bak, sanki "uygulamak zorundasın" demeye hakkı varmış gibi. geçen günlerde bir başka hutbede "Selamün Aleyküm" demenin gereği belirtilmişti. bir başka müftü "Erkeklerin anne, eş ve kızlarından başkasıyla el sıkışması caiz değildir" demişti.
bakalım bekir coşkun 12 ocak'ta ne demiş;
"-Erkek için erkek hemşire TBMM'deki komisyonlardan geçti.
-istanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan şehir hatları vapurlarında birer "dua odası" olması (Mescid in adını bu sefer böyle uygun görmüşler) kesinleşti.
-Şeriatçıların "Doğurabildiğin kadar çok doğur" kaidesine uygun olarak, çok çocuk doğuranların daha az vergi vermesi yeni vergi sisteminde yerini aldı.
-izmir ve çevre illerde ünlü heykeltıraşların eserleri, özellikle kadın heykelleri bir gecede kırıldı.
-Selamlaşmada "Günaydın", "Merhaba", "Tünaydın", "iyi günler" gibi dileklerin dinen uygun olmadığı, bunun yerine "Selamünaleyküm" demenin gerekli olduğu resmen açıklandı.
-Başbakan ın "Tanırım ve kefilim" dediği, BM ye göre uluslararası terörist sayılan El Kadı yı soruşturan maliye başmüfettişine bir günde tam yedi ceza verildi.
-imam hatiplerin önünü açmak zor gözüktüğüne göre, gelecek yıl uygulanacak müfredatta, tüm ilköğretim imam hatipleştiriliyor. Çocuklara cami krokisi çizdirmek de var müfredatta, CD lerle "hac ibadeti" de, uygulamalı abdest de.." o dönem bir hafta içinde olanlar bunlarmış, ne çabul unuttuk değil mi?
"lafa bak dalgaya alalım, eğlenelim desek", öyle bir hale geldi yaşanan olaylar bunlara mizahi yaklaşmak oldukça olanaksız, dramatik bir gidişattan başka bir anlamı yok. biz değişiyoruz, aramızdaki iletişimden, yemek yemeye, sosyal ilişkilerimize kadar her yere müdahil oluyorlar, bambaşka bir yerlere çekilmeye çalışılıyoruz. cumhuriyetin bütün kazanımları, bütün o aydınlanma devrimleri, atatürk'ün yol gösterdiği fikirleri ortaçağa dönmek isteyen bir güruhun elinde oyuncak olmuş. değiştikçe bu gidişatı fark edemiyor, kayıtsızlaşıyor, duyarlılığımızı kaybediyoruz. ne de olsa baştan başlıyor değişiklik, abd emperyalizmine karşı duran hoca'nın ardından pek bir amerikancı müritler değişmiş aslında biz değişsek çok mu?
bazı "iyiliksever", "yufka yürekli" (!) kamerasız, reklamsız düzenlemedikleri hayır yemeklerinden, iftar sofralarından, izdihama neden olan kimi ünlülerimizin ilkel erzak dağıtımlarından sonra hiç televizyonda gördünüz mü? buralarda bulunan ve yılda bir kaç kez karnını doyuran insanların "allah razı olsun, evimize et girdi" dediklerini, adamın karnı yılda bir kez doyuyor, ayıptır! sen bu adama kalk "sağ elinle ye" de, bari bir düşün, insaf eyle ve ekle "bulabilirsen" diye. insanların evi yıkıldı daha geçen gün, bu nasıl bir anlayış nasıl bir düzendir. sayın müftü desene, belediyelere; "binaları kontrol edin, depreme hazırlıklı olun", "deprem olmadan bina yıkıldı, insanlar öldü, bu ne lan!" de, desene iktidara; "insanlar işsiz, iş alanı yarat, yatırım yap, insanlar yokluktan, başıboşluktan birbirlerini kesiyor sokaklarda".. bir gün olsun de, "müslümanın eline, ağzına, diline yön vereceğine, bir gün olsun hayatının değerini hatırlatsan, onun hayatına yön verenlere"..
ama gerek yok, nasılsa "ılımlı islam"a uygun adım yürüyoruz. herkesin rolü var, herkes rolünü layıkıyla oynuyor. roller amerika'da dağıtıldı çoktan. diyanet'in bütçesi dışişleri ile içişleri'nin toplamı kadar, bu kadar parayla bir şeyler yapmak lazım tabii. uyutun bakalım nereye kadar!