murtaza bir daha şaziye ile ilgili hayal kurmadı. şaziye artık bir hiçti, yoktu. şaziyenin ablası gülizar vardı artık murtazanın düşlerinde.
gülizar bu güne kadar hiç bir erkekten resmi bir teklif almamıştı. menejerler aracılığıyla gelen bir teklifte yoktu. o kardeşinin gölgesinde kalmış, adeta yedek kulübesine mahkum olmuştu. bir gün oyuna girebileceğini de düşünmüyordu. hayatla olan tek bağı ayakkabılarındaydı. gülizar keşfedilmeyi bekleyen bir deve dikeni gibi bekliyordu köşesinde. hani pikniğe gittiğimizde yalın ayak dolaşırken ayağımıza batan dikenler var ya ondan işte.
murtaza, gülizara açılmaktan çekiniyor acaba sülalemize mi niyetlendin puşt? der mi diye korkuyordu. şaziyeyi tam olarak gömdükten sonra ruhuna bir mevlüt okuyup, gülizara niyet etmeyi planlıyordu. kafası gene karıştı oğlanın. gene bir kaosa sürüklendi. akvaryumdaki balıkları düşündü. bizim dünyamızdan çok farklıydı onların hayatları. 5 litre suyun içinde dolanıp duruyorlardı. yem atmazsak aç kalıyorlar kendi yemlerini bulamıyorlardı. hayat herkes için, her şey için aynı olanakları sunmuyordu maalesef.
muratza oturduğu yerden kalkıp salona gitti ve televizyonu açtı. o gün pazardı ve bizimkiler başlıyordu.