ah murathan mungan.
sen yazarsın da biz okuyup yokolmaz mıyız?
satırların derininde altı çizilesi onca hüzün,ince ince sızmaz mı damarlara ve her bir hücreden geçip alkol misali döndürmez mi başını insanın? okurken yokolur,her yıkımda yeniden varolur yakarımda gemileri sesim çıkmaz.
sesim çıkmaz yağmur sonraları.kimseye kızmıyorum.evet canım yandıysa bendendir,sesim kısıldıysa bende yine.içime hapsolan her kelimen bir kuyua taş atar her seferinde az akıllı aklım/ah benim eksik aklım erir gider cümle sonu her noktada.ama en çok üç nokta... sustuğum yerde üç noktalar konuşur,kıyamam kalbime. ne çok kıydılar oysa. kimbilir kapıları açan elim ne zaman kilidi vuracak o ellere?
kolay bir hüzündür dedin,erken bir gülüşten bahsettin.ya yazmasaydın kendinden korkan bir erken bağlanmışlığı? özlemin küllüğüne söndürürken her bir sigaramı,ah mungan demeseydin bu kadar çok/bu kadar az,yazmasaydın bu kadar gerçek,belki üstünü kapatırdık geçmişin.yara olup kanarmıydı o zaman? kuruyan su,kuruyan uykusu ve kan bal rengi... derbederliğime adım atıp düşüyorum hayatın kaldırımlarından.yer mi yok? olan benim yerim mi? kendi içimde kendime yer yok,nefesim kimde? "hemde hiç haketmedin" demiştim ama haketmiş miydi şimdi sen söyle.
ellerimde paramparça bi geçmiş var.peki ya ellerim? ellerim paramparça ama hangi geçmişin gölgesinde? kaç zamanın yaşanmışlığı geçmiş yapar ki yaşananları? çok acı çekince mi geçmiş oluyor ,çok zaman geçince mi? bana çok geldi dünyaya az.zaman; bana azdı dünyaya çok. ilaç olması hiç geçmemesinden mi yoksa çabucak gelip geçmesinden mi?
ah mungan... soru işaretleri içinde daralıyor içim,hemde için için.iyi yazmışsın güzel demişsin de, daha çok cevabın olmalı bunca kedere... sen yaz yine,ben seçerim bana yer bulanları,bana yara olanları...