yazma sürecini ele alalım mesela, bilhassa bizimki gibi ülkelerde asla karın doyurmayan bir uğraş olduğu için muhtemelen kitabı yazarken dünyevi işlerini kayyuma devretme şansın olmaz. iki arada bir derede yazarsın hatta çoğu zaman.
sonra, bastırma süreci vardır. ki en zoru budur. üç yıl boyunca elinde dosyasıyla, sanki adliye koridorunda idamı bekler gibi yayınevi kapılarında bekleyen abilerim var mesela benim. şanslıysan, en az bir en çok üç-dört yılda bir yeri bulup, iyi kötü bir sözleşmeye imzanı atarsın. sonrası yayınevine kalmış, ki belki bulma sürecinden bile uzun sürecektir basılma süreci.
ve en son olarak, bunun duyurulması vardır ki, kolay olduğu kadar rezilce bir iştir. kırk yıllık arkadaşlarından bile çekinir insan, kişisel facebook hesabında ikinci kez yazmaktan çıkarttığı kitabın duyurusunu. ama el mahkum, çok tanıdık bir isim olmadığın için olması gereken şey (yeni çıkanlar rafı'na konulması) değil de, gelen kolinin direk türüne göre bir rafa konulması hadisesiyle karşı karşıya kalmışsındır. yapacak bir şey yok, kendi çabanla duyurmaya çalışırsın. ki bu çok tehlikeli bir süreç olacaktır: bu süreç yüzünden yirmi beş yıl önce şiir yazmaya tövbe eden bir tanıdığın varken hele, bilirsin, ucu nereye kadar gidebilir...