bizzat söyleyebilirim ki, benim. bu bir saldırı ya da propaganda yazısı değil. tamamen başımdan geçenlerin hikayesi. okuyun, siz de düşüncelerinizi bildirin bana.
ortaokulda, bir kaç arkadaşımın, 'ders, sohbet, maç, oyun ve bunun yanında namaz' vaadederek çağırdığı 'abiler'e giderek başladı cemaat maceram. ailemin bağlantısı yoktu hiç biriye. direkt ben tanışmış oldum kendileriyle.
bir kaç abi eskittikten sonra, 8. sınıfta yeni bir abimiz oldu arkadaş grubumun ve benim. kendisi çok iyi bir insandır ki 5 yıl sonra bile hala görüşürüm. o zamanlar güzel olan cemaat evleri, yavaş yavaş ağırlaşan programlarıyla 'oks' sınavına hazırlıyordu bizi. uslu çocuktum, az konuşurdum, çekingendim biraz başlarda. tam 'yönetilecek insan' tipine oturuyordum. ancak daha sonra, merak ettiğim şeyleri sormaya başlamamla problemler baş gösterdi.
o zamanlar, yanlış hatırlamıyorsam oks'den sonra, askeri lise giriş sınavı (ya da mülakatı) vardı. bir abiyle birebir çalıştık bu mülakata. kendisi bir takım fotokopiler getirirdi. oradaki sorulara çalışırdık. 'esnaf abiler'den birisinin evinde çalışıyorduk. evimde kurulmayan sofralar kuruluyordu önüme. güzeldi her şey. 'içeride tanıdıklarımız var.' diyorlardı bana. onlardan birisine denk gelirsem mülakatta, sorun olmazmış geçmek. ama yine de çalışıyorduk biz. pratik olsun diye mülakat yapıyorduk. beni çalıştıran abi, birden 'porno izliyor musun?' gibi sorular soruyordu antrenman olsun diye. 'mülakatta evet de.' diyordu bana. kabul ediyordum ben de.
hikayeme kısacık bir ara verip şunu ele almak istiyorum. bir çocuk hayal edin. adı ahmet olsun. bu çocuk orta okulda hiç cemaatle tanışmamış ve askeri lise mülakatına kendi başına hazırlanıyor. abdestini alıyor namazını kılıyor. tek eksiği cemaatle bağlantısının olmaması. ben ise sadece cemaatin evlerine gittim diye özel ilgi görüyorum. düpedüz hak yemek değil de nedir bu? cemaatten olanlar varsa bana anlatsın lütfen. neyse devam edelim.
velhasıl, mülakata gittim ama, önceden 'check-up' yaptırmamıza ve hiçbir sorun çıkmamasına rağmen, ön sağlıkta elendim. babam tahmin ediyordu zaten. istanbul'dan bindik geldik memlekete.
ardından, lisede pek ilgi gösterilmedi bize. bunda benim isteksizliğimin de payı vardır mutlaka, ama gösterilmedi işte. lisenin son sınıfında yine çağırdılar ders çalışmak için evlere. sorduğum bir kaç sorudan sonra, onlar çağırmamaya başladı, ben de gitmemeye başladım. lise de böylelikle bitti.
ve üniversite. bir öğrencinin, hem mesleki olarak, hem ahlaki olarak, hem psikolojik olarak gelişiminin kilometre taşlarının döşendiği üniversite... çok istiyordum üniversiteyi fazla cıvıtmadan, eğlenerek, namazımı kılarak, hem maddi hem manevi olarak kendimi geliştirerek bitirmeyi. devlet yurdu çıkmayınca, cemaat evlerinde kalmaya karar verdim. zaten sürekli arıyorlardı. kayıt için gittiğimde otogarlarda tanımadığım insanlar gelip çağırıyordu beni. o zaman bir şeyler şekillenmeye başladı.
az çok çevresi olan babam, kalacak yer mevzusunu etrafta dillendirince teklifler gelmeye başladı. o zaman öğrendim cemaatlerin ne kadar çeşitli olduğunu. ben camiye gittiğimde yaptığımız cemaati bütünlük olarak algılamıştım hep. öyle değilmiş.
'siz kimim cemaatisiniz.' diye sormasam da, memleketten ayarlanan görüşmelere gittim üniversite okuyacağım kayseri'de. genel olarak tarif edilen şunlar idi.
-arkadaş çevrem geniş olacak.
-halı saha maçları, geziler vs. gibi programlar olacak.
-uygun fiyata kalacak yer sağlanacak.
-yemek vs. problem olmayacak.
-bir takım şeyler yapmak zorunlu olacak.
burada duralım bir saniye. 'nedir bu zorunluluklarımız?' diye sordum hepsine. hepsi namazın dışında farklı şeyler söyledi. aklım almadı benim. gülen cemaatindekiler, günlük 1 saat fetullah gülen kitaplarını okumayı zorunlu kıldı bana. yazıcılar cemaati, belli saatlerde risale-i nur'ları osmanlıca olarak okumayı zorunlu kıldı. sofiler, tövbe alıp her akşam hatme yapmayı zorunlu kıldı. ve ben hayal kırıklığına uğradım.
3-5 kişiyle görüşüp bu cevapları aldıktan sonra, son görüşmemden çıkınca, kayseri'nin ortasında hüngür hüngür ağlamaya başladım. 'Allah'ım, sana inanmak yetmiyor bu devirde.' diye ağladım. kimse, kendisinden olmayanı istemiyordu. 'yahu kardeşim, sen öğrencisin. gel kal, namazını kıl, onun üstüne istediğin kitabı oku. abes olmadıkça biz karışmayız.' diyemedi kimse. koskoca cemaatlerin buna gücü yetmedi dostlarım.
ben bunu bekledim. kimse kendilerinden olmadığım için, tamamen teslim olmadığım için kabul etmedi beni. ben de eve çıktım. namaz kılmaya çalıştım, olmadı. kılmıyorum şimdi. keşke müslüman olsak yetseydi de, birileri bana sahip çıksaydı. keşke dostlarım.
cemaatler arasında sahipsiz kalan müslüman, bu gün benim. yarın bir başkası olacak. gelecekte iste, tarafsız olan bertaraf olacak. ne yazık, ne yazık...