dıt... dıt... dıt... beynimi delen sesler. insan duvarını geçerekodaya giriyorum. cihazlar sanki onun bedenini bir daha bırakmayacakmış gibi ahtapot misali sarıyordu. söğüt kabuğu rengine dönmüş teni, gözleriyle tezat oluşturuyordu. aya nazire yapıyordu gözler.
gözlerim nemli, beynim bulanık, ciğerimden gelen yorgun bir nefesle ''nasılsın?'' diyorum. yüz hatları, kolları, kısacasıbedeni bitkin ama gözleri (ahh o gözleri) istekli, vucudunu saran ahtapota inat ''iyiyim'' diyor. bu hayatta duyduğum en güzel yalan.. fazlası gereksiz. belki de dünyanın en kısa kelimelerle en uzun diyaloğunu oluşturuyorduk onunla. dil tutulmuş, lal olmuştu.
hani konuşacak binlerce kelimeniz olurda olur ama konuşmak istediğiniz bir kişi. bu oydu işte. ve sondu. sade ama gururlu bir ölüm.
bu ölüm ruhumu koparan bir cellad.
ölüm gözlere inen perde.
ölüm can olan her yerde.