devrimci (aslında şık sözcük değil ama şimdi bu mevzuya girmenin alemi yok.) yaşadığı ülkede ortalama insandan bir adım öndedir.
tasarısı vardır, inancı vardır. ve mutlaka işe başlarken, vira bismillah hallerinde yanında yöresinde çoğunluk insan yoktur.
ve ilk işi, önce en inananları bulup çıkarmak, kadrolaşmak. ve sonra etrafında sevgi halesi yaratmak, sempatizan.
eylem halinde bilinçli, bilinçsiz -alışkanlıklarının sarsılmasından gelen tepki, devrimciler hedef tahtasında olacaktır.
marksist jargonda kitle çizgisi diye kavram vardır; ne geride ne de seçilemez kerte ileride, bir adım önünde; öğretirken öğrenebilecek mesafede.
bir devrimci, kitle içinde çalışırken maruz kalacağı saldırılara hazırlıklı olmalıdır. faaliyet alanını, yaşayan insanlarını yakından tanımalı analiz etmiş olmalıdır.
kılığıyla kıyafetiyle, oturuşuyla kalkışıyla, konuşmasıyla velhasıl yaşadığı ve münasebette olduğu insanlarla uyumlu olmalıdır. bu taviz değil, anlamak anlatmaktır.
tasarınızın anlaşılması yanında güven sorunudur bu ve çok önemlidir. anlattığınız kulağa hoş gelir, insanlar size yaklaşır; ama sizin hiçte onlara benzemediğinizi anladığı anda işler tersine dönüverir. artık hoş görüsünden sizi dinler görünür sadece, yalnızlaşırsın
bu önderlik problemidir. önderlik küçümsemez ve yaltaklanmaz.
siyasi tarihimizde solcular, devrimciler kitleyle zaman zaman bu manada kontak yakaladılar ama sürdüremediler. elbet bunun karmaşık nedenleri vardı, ayrı bir başlık, yazı konusudur.