feride

entry75 galeri video2
    17.
  1. ölürsem heceler kalır dişlerimde
    ay biter
    ise bende biter, ay üşür
    ise ölmüşlüğüm kadar üşürüm ben de

    kalınca ömrüm ölüme
    yalnız!

    (zaten yalnızdım...)

    yalnızdık dağlara karşı
    ya kentlere?
    kentler ki tükürsek içinde boğulacaktık
    sulara karşı yalnızım

    gecenin desenine ay dokununca
    yalnızdık
    yük ve türkü taşıyan o ipek yollarına bir de...
    işte şimdi ay kanar
    yoksa başka ne kanar?
    ve uzakta, bozkırlarda atlar... atlar... atlar...
    atlara yalnızdık!

    yanlızdık karanlığa feride...

    denizleri özlerdi feride
    elleriyle atlasları örterdi
    deniz yellerini atlasların

    kaldırımlarda 'fosforlu cevriye'ler biterdi,
    sonra yazlık sinemalarda evde kalmış kızların ciklet çiğnemeleri;
    mahallelerin bıyıkları tütün kokan emeklileri
    ve renkli giysileriyle külhan gençleri...

    bir de sen... sen feride olsan da!

    (herkesin bir feride'si vardır ben bilmez miyim
    herkesin bir ayakkabısı gibi bir de şarkısı
    herkesin bir kimsesi vardır ben bilmez miyim
    bir de kimsesizliği...)

    yanmaktan değil, yakmaktan 'müebbedenmen' ömrümde
    iri dağlar, güzel kadınlar sevdim yine de
    ve bir tutam hırçın gençlikle
    yürüdüm takvimlerin amansız büyüsüne
    yüreğim hep uçurumlar denginde

    (ve hangi renkte olsak da
    kalarak bizi sarıp sarmalayan günlerin asıl rengine
    rengarengine...)

    -
    benim ömrüm hep beyaza kandı ey 'şarkısı beyaz'
    ama hangi beyazı tutsam gri oluyor
    sonra boğluyor
    kararıyordu...

    hiçbir beyaz
    bembeyaz;
    hiçbir yaz,
    yaz
    kalmıyordu!

    (bütün griler eskiden beyazdı feride...)
    -

    tüketmeden bir sevda ezgilerini bir ünlem olmak varken;
    üç mevsim ilk yaza açılırken yeşile dolmak,
    yerküreyi uçurumlarda bile sarmaşık gibi sarmak,
    tek telden her tele bir akortonmak,
    dorukların dağlarına tutunup kalmak, meydanlarında, halaylarda
    diz kırıp gülmek varken;
    sen sar ve sor bırakıp gitmek varken...

    çünkü yalnız sana gelmiştim, dağılmıştım, sevmiştim;
    kabaran belam, en unulmaz sularda vurgun yenilmiştim...

    (artık sen... sen feride olsan da
    bana böyle delice göz kırpan yeryüzüne kansan da
    kansan da mahvolmuşum kız, mahvolmuşum!)

    her yağmur bir gök bulur elbet kendine;
    her yeşil bir dal, her su bir damla, her ateş bir kül,
    her takvim bir yıl bulur elbet kendine!
    her yangın bir duman, her öğrenci bir okul,
    her artı bir eksi, her yol bir taşıt, her soru bir yanıt;

    her aragon bir fransa
    her fransa bir elsa...

    her karacaoğlan bir zülüf bulur (yeter ki bakmayı bilin, her yarin bir zülfü vardır);
    her ressam bir tuval, her kış bir ayaz, her kitap bir okur, her şarap bir adam bulur kendine;
    yeter ki şarap, şarap olsun, içen çıkar...

    her deniz bir martı, her ömür bir tufan, her rüya bir uyku, her nota bir şarkı, her
    mezar bir ölüm, her ağaç bir kök, her dağ bir duman, her güneş doğacak bir
    kuytuluk bulur ya kendine,
    bulur ya;

    ben
    senden
    başka
    sen
    bulamam
    b u l a m a m!

    paramparça kıldım şiirimi
    bu kadar b(ölüm) yeter mi?
    s
    o
    n
    r
    a

    a
    ş
    k:
    sonra!
    ve ben gittim yüreğimde kan gülleri
    siz de o aşkın teninde dinamit sayın beni!
    0 ...