feride

entry75 galeri video2
    16.
  1. daha yenile yenileme bana abanıyorsun sen de
    ateş kesiyor dudakların
    saçların iri bir tutunmak oluyor yangın yerlerinde
    bırak! çarşılar bana abanmasa da
    çarşılara abanacağım yine
    yoksa yaşamayı oynamıyorum işte
    yoksa bu şiir burada biter feride!

    çarşıları yalnız, kentleri öksüz
    şiirleri yarım bırakmayalım!

    kentler kent değilse
    parçalanırım yine
    gömleğimi boşuna ütüleme
    bencağız, damarlarım dökülsün caddelere
    ter damlasın yüreğimden yerlere
    çarşılar bana abanmasa da
    bırak! ben çarşılara abanacağım yine...

    (bir de sen... sen feride olmasan
    bana böyle delice göz kırpan yeryüzüne kanmasam
    kanmasam mahvolurum kız, mahvolurum!)

    sana bir bıçak vereyim, rüyalarımı dağıt
    bir rüzgar vereyim, külümü
    bir sevda vereyim, kuraklığımı dağıt

    biz o yıllar rezil gecelerde üşüdük
    hey gidi kirli günler ne çok üşüdük
    sıcaklığımı al şimdi bu üşümeleri dağıt
    bak, bu kentler yeter bize
    sevişmek için de, çıldırmak için de!

    kalabalık ol gel, yalnızlığımı
    gövdemi vereyim gel, dağıt açlığımı...

    d(erken) yıllar geçer
    o herhangi bir gün de akşam olur
    akşam olur sen bana bir bardak çay getirirsin
    ensenden öperim, o saat bardakta şeker gibi erirsin
    sen bir yaz güneşisin bakınca gözlerin bir sevinir, bir sevinirsin

    yüreğimden ansızın okul çocuklarının trampetleri geçer
    tramvaylar, havai fişekler geçer
    benim yüreğimde ise hep uzak ki yollar
    içinden uzun yol otobüsleri, sessiz ırmaklar geçer
    benim ırmaklarım
    ırmaklarım benim, senin gözlerinden geçer.

    (biz on ikiden vurulmuş eylüllerde üşüdük
    hey gidi kirli günler ne çok üşüdük!)

    şimdi ''kaç'' diyorsun da
    başka sokağım yok ki
    yağmurum yok ki benim!

    sokaklar mühürlüdür burada
    kalbinde kör bir baykuş telaşı saklar
    benim yüreğimde ise hep bir tabur konaklar
    kalsam da bu kent beni yaralar
    sabahları da kederli çocuk gözleri
    göğsünde sahte lambalar

    sonra bir yağmur
    ipince
    bir yağmur daha başlar
    ölümün taht kurduğu varoşlarda nasıl da kirlenir aşklar...

    yorgun bir baş ayrılacak gövdesinden
    ve bir kaçak gibi gideceğim bu kentten

    dışarıda simsiyah bir geceye çarpan hırçın rüzgarlar
    olsun;
    siz başka ölümlerde arayın beni
    gidiyorum, yollar kollasın kederimi
    gidiyorum
    bir uzun yol otobüsünün camına düşerek başımı
    bir kaçak gibi...

    bir baş nasıl ayrılır gövdesinden?
    bir rüzgar, ikliminden?
    bir ırmak, sesinden?
    bir şair, bir şiir ülkesinden?

    (her ipi denedim infazıma!)

    o kuşlar yine çarpacak o mavinin alnına
    o çocuk sekerek yine okul yoluna
    kapımı kimse çalmayacak belki
    artık uçurdum yüreğimin ıssızlığından ıslak güvercinimi
    ömrüm kopacak bir infaz ipi...

    belimde bir silah var, bu gece dağıtacağım beynimi
    bu gece
    yine gece
    dağıtacağım geceyi birdenbire
    damıtacağım yaşamdan rengimi
    şu başına buyruk takvimleri, kinleri, kirleri...

    sonra ışıklar ve ıssızlıklar içinde, yeniden
    yürüsem de uğultulu bir gençlikle
    ömrüm kuşatılır ihtilallerle

    her bıçak tenimi
    her namlu beynimi sınar

    tutuklarken yangınlar acemi dilimi de
    bir anı... bir dize kalır belki geride
    kirli yaşansa da günler belki evrilir maviye

    (ve güzel bir imge
    dolanır dünyanın eksenini yine...)

    hayat, hep böyle düşünmek, düşmek;
    ''düşmek'' dedim de
    düştüğüm çok oldu biliyor musun?
    ve düşürüp bir şeyleri düşündüğüm çok oldu...

    ağlar gibi olup
    da ağlamadığım;
    ağlayamaz gibi durup
    da ağladığım, çağladığım çook!

    yurtsuzdum, bunu yazdı bültenler de
    yurtsuzdum da yeni bir yurt kurdum kalbime
    sana bile vize koydum, kimlik sordum feride

    (ben feodal bir yaraydım belki de...)

    oysa ki iki tufandık seninle
    lavlardan ayrı düşmüş iki kanardağ
    savrulduk usulca günlerin dargın göğsüne

    hani yüzün kar çiçekleri gibi açardı
    yüzün sığmazdı öpüşlerime ve hep bir kuytu ararken özlem tüten yüzünde
    hiçbir aşkı mevsimsiz yaşamadım
    da kaç mevsim aşksız feride...

    oysa ki tufandık seninle
    yatağını arayan iki ırmak belki de
    çoktandır dalgınlığımı düşünüyorum göğsüne
    yorgunluğumu, solgunluğumu bu dar evlere

    ve akşamüstleri taşıtların amansızca zırladığı bu kentte
    geceler karanlık, çiçekler uzak, aşklar dağınık
    beni anlamıyorsun!

    ve biz seninle soğuklar kadar yoksul
    çünkü bir ekmeğin öyküsü ilişmiş kimliğime......
    sonra geceler boyu izimi sürdü kan düşmanlarım
    ansızın sesimi koyacak yer bulamadım

    bir sesim vardı
    bas bariton
    onu dağlara emanet ettim
    duruyor
    orada
    çapraz asıllı silahların gizli esmerliğinde....

    artık gözümü kırpmadan vurabilirim kendimi de;
    vurabilirim kendimi bir usturanın katil çeliğiyle
    ya da o silik duvar yazıları önünde bir paslı tüfekle!
    24:00 sonrası... kanlı karanlık çekilirken rengine
    bir namlunun ansızın dağıtacağı beynimi
    bırakabilirim bulvarda aç gezinen itlere
    ardımdan kan, kan koksun gece!

    (bilirim cesedimin üstünde bir dal kırılır,
    bir yaprak hışıdar yine; orada 'kime ne'sin sen;
    alıp gidesin kendini kendinle....)
    1 ...