'...yapılmamış, unutulmuş itirazlar mı vardı? kuşkusuz vardı böyle itirazlar(...)
nerdeydi şimdiye kadar görmediği o yargıç? nerdeydi o yüksek mahkeme?
kouşacaklarım var el kaldırıyorum...'
-f. kafka-
belli ki tenimin rengini yitireceğim
ve hayat yitirecek rengini, yüzümün sustuğu yerde
korkarak yürürken caddelerde
benim yüzyılım hani?
ülkem nerede?
feride
şimdi yanaş kıyılarıma bir vapur gibi
çarpıp durayım güvertede gözlerine
(inan ki feride inan
aşk,
önce!)
kanlı karanlık odalarda
beni morartıyor, azaltıyor ve azdırıyorlar
böyle her seferinde,
çıkınca fırında ekmek gibi kabarıyorum
sonra bir çoğalıyor, bir çoğalıyor, bir çoğalıyorum
(bir güzel renk değiştiriyorum;
korkma! yürek değil,
renk değiştiriyorum sadece...)
ben can, camiler e(zan) derdinde!
kollarım gidiyor önce, ayaklarım ellerim
saçlarım gitmişti zaten, bileklerim gitmişti
biliyor musun bir sen kalıyorsun içimde
yüreğimin alazında biz bize
ağlaşıyoruz sesizce...
(sonra gözlerim açılıyor; korkma!dilim değil, gözlerim sadece...)
(mahkemede)
...
(hapisanede)
buraya gelme feride
bir hançer gibi saplama
savuran gözlerimi yüreğime
yine o öksüz koridor, yaslı ve yaşlı koğuş
küf ve sidik kokuları yine
ben valeybol oynuyom bahçede
birikmiş volta borcumu
taksitle, her gelişte ödüyorum
aldırma, bir kedere sevk olunmuş suretim
kadınım,
kardelenim
gülenim!
(bir de sen... sen feride olmasan
bana böyle delice göz kırpan yeryüzüne kanmasam
kanmasam mahvolurum kız, mahvolurum!)
ekmeksiz kal da demiştim
içeride kavgasız, kadınsız, çaresiz kalma
bunları yazmadılar hayat bilgisi kitaplarında!
yazmadılar!
oysa ki ben aşka inanıyorum
hep ölüm bu (yurdunuz)
yazıyorum:
ey devlet,
ey tanrı artık o(kulun) yok senin!
ben uçurumlar önünde kendimi kemiren kerem
artık beni kemiren türküler dinlemem
dinlemem
ki rüzgardım
usluca kedere kaldım
yürüdüm, göçebeydim;
yürüdüm, kurşunlandım!
sonra mart kaldım, eylül kaldım ey susmanın çorak iklimi!
yüzüme uzun sürmüş soruşturmalar yorgunluğu
çarmıhlara gerildim, ölümlere tek kaldım...
çıktım kanlı karanlık odalardan
elbet çıkarım, çıkacağım!
şimdi dağları aralasan bu akşam üstleri ben çıkarım
kuşları kovalasan, yürüsen yollara göçebe yanım
geceleri kanatsan alnımda yağmur, saçlarım kar türküsü çıkarım!
(ben bu çiçeği bölsem, koklasam sen çıkar mısın?)
bu gece saçlarından geçiyorum, yüreğim ter içinde
sussam yokluğun kan tükürür beynime
geceler büyürse tutsağım sabahlar doludur yüreğime
çıktım
da kentler kent değildi yine
belki bu yüzden tüketmiş soluğunu şarkılar
kuşlar da gitmiş, keder büyümüş
ama hiç boğulmamış içimizde kıyılar...
kal kendinin anası ol doğur kendini
sonra gel beni doyur büyümeden açlığım