imamlığın resmi ve geçim kapısı bir statüko haline gelmiş olması bile ruhban sınıfının olduğunun göstergesidir. terfi müessesesini sanki egalite imiş gibi argümanlaştırmanın entelektüel ahlaka uymadığı açık.
imam başlangıç statüsü itibarı ile cemaat oluşturan güruhun içinde dini bilgisi en geniş ve kişiliği en saygın olan kişi olurdu ve önderliği namaz süreciyle sınırlıydı. bunun en büyük nedeni cami denen kurumun bir nevi "town hall" gibi kullanılıyor olması ve toplumsal olayların kadınlı erkekli tartışıldığı bir demokratik toplanma ortamı olmasıydı.
asırlar geçtikçe önce bazı islam alimlerine de imam ünvanı bir statü olarak verilmeye başlandı. ancak bundaki kasıt yorumlarıyla toplumlarına önderlik etmeleriydi. emevi devletinin asr-ı saadet düzenini yıkması sürecinde camiler toplumsal ve demokrtik yapılanmalar olmaktan çıkarılıp devlet ideolojisinin yayılma cihazları haline getirildiler imamlar da cemiyetin islami değerlere en uygunları arasından değil hakim iktidarın ideolojisini savunmaya meyilli ve buna razı insanlar arasından seçilmeye ve imamlık da karşılığında düzenli/düzensiz ücret ödenen bir iş, meslek haline getirildi. kadınlar camiden kesinlikle çıkarıldı, kadınların dinin içindeki etkin rolleri tamamen edilgene çevrildi. sonrasında ortadoğuda yüzyıllarca hakim devletlerden maaş alan ve onun adına hutbe okuyan maaşlı bir din adamları sınıfı oluştu. bunun da adı bal gibi ruhban sınıfıdır. müftünün, diyanet işleri başkanının ve sair bürokrasinin de başkaca bir anlamı yoktur.