uzun ilişki yaşamış bir bünye olarak, uzun ilişki yaşamadığım zamanlara ithafen yazacağım. bugün yazasım var zaten anlamadığım bir şekilde. istifade etmenize vesile olabilirsem ne mutlu bana.
başlıyorum sözü uzatmadan.
her aşk biter. acıdır, can yakar bu gerçek ama söz konusu gerçeklerse üzülmek çok da uzak bi duygu olmasagerek. neden her aşk biter cümlesini girizgah yaptığıma da geleceğim.
şimdi bir ilişki elbet bir gün bitecekse, neye bakmalı? olabildiğince mutlu olmak mı hedeflenmeli, anın tadı mı çıkarılmalı, yoksa biteceğine dair endişelerle ve korkularla saçma sapan sanrılarla kafa çürütmeyi mi tercih etmeli? bana soracak olursanız anın tadını çıkarın derim. hayat yaşadığını hissedince güzel. gülme bana, gülme işte lan. bunu 80 yaşına dahi gelse anlayamayan, kavrayamayan insanlar var.
uzun ilişki de biter. bitince geride ne bırakır?
- acı
- hüzün
- intikam hissi
- kırık dökük bir kalp
- aldatılmış bir bünye
falan falan. seçenekleri çoktur. fakat ilk bakışta "kaybettirdiği" kanısına varılır. yanlış mı? doğru. tamam bu konuda anlaştıysak şimdi iddialı bir tez atacağım ortaya.
daha olgun olursunuz, farkında olmadan daha sabırlı bir birey oluverirsiniz. aşkta kaybetmişsinizdir, fakat hayata dair daha dik, daha emin insanlar olabilirsiniz. yanlış anlaşılmasın, hiçbirinz aciz değilsiniz. güce güç katmak güzel bi olaydır, kimse buna hayır demez.
fakat uzun ilişki yaşamamış bir insan, kadınları duygularıyla değil, farklı ambianslarıyla çözümleyebilme şansına erişir. bir şey söyleyeyim, o şansa hemen hemen herkes erişebilir. fakat diğeriyle bir değildir.
şimdi sorsanız bana, gerçi sormazsınız ya ben kim oluyorum amk -kendimi tokatlayasım geldi bak- ,hadi diyelim sordunuz; içi yanmış bir bünye olarak "yaşamayın amk, hayatın tadını çıkarın" derim. ama ben yaşamış bi bünyeyim, yüzde yüz objektif olamam. bu yüzden tercih sizindir.
çok istiyor ve yaşayamıyorsanız, uygun zamanın gelmesini bekleyin. o sizi elbet bulacaktır.