ünlü şair t.s.eliot, bir gün amerikan yurttaşlığından ayrılıp ingiliz yurttaşlığına geçivermişti. yanılmıyorsam. w.h.auden de öyle, ingiliz uyrukluğunu bırakıp amerikan uyrukluğuna atlamıştı. bundan ötürü o iki şairin taşlandığı, kötülendiği, şiirlerinin yok sayıldığı görülmedi.
fransa'da, cezayir olayları dolayısıyla sanatçılar, yazarlar, hükümetin karşısına dikilmiş, onu gittiği yoldan çevirmeye uğraşmışlardır. daha da ileri gidip, başlarında jean paul sartre'ın da bulunduğu bir grup yazar, cezayir'e yollanmak üzere askere çağrılanlara, bu görevden kaçmayı öğütlemişlerdir. sonrasında, sartre da, ötekiler de yazılarını yazmış, resimlerini yapmışlardır.
bu olaylara bakıp da, ingiliz devletinin, fransa devletinin anlayış genişliğini övmek doğru olmaz; oralarda, devlete karşı toplumun ağır basması diyebileceğimiz bir durum vardır ki, sanatçının, yazarın, özgürlük içinde işlemesini sağlar. yoksa bu uygar toplumlarda da sanatçı, yazar, gözü kapalı korunmaz. gerçekte böyle bir şeyi sanatçı da isteyemez; onun ekmeğini de özgürlüğünü de halk korur. bir yerde, devletin temsilcisi olduğu kurulu düzen, sanatçının, bilim adamının açısından artık eskimiş ilkelere dayanıyorsa, orada devletin koruyuculuğu diye bir şey olamaz.
devlet sözcüğünü nurullah ataç, "durul" diye karşılamıştı. sanıyorum artık gelişip bir yerde durmuş olan toplumu anlatmak için eski yunanlıların bulduğu sözcükten çevirme idi. gelişmenin duracağına, durabileceğine inanmak ise, sanata da, bilime de karşıttır. çünkü, sanatçı da, bilim adamı da araştırıcıdırlar, evreni, toplumu habire yeni baştan kurmaya savaşırlar. bir bakıma, insanoğlunun özelliğidir bu. işte gerçek insan kafasını temsil eden sanatçı ile, bilim adamı da, bu bakımdan "durul" kavramı ile bağdaşamazlar. ancak "devlet"i de, her şey gibi "durulmaz" diye anlamış bir toplum içinde sanatçı ile bilim adamı devletin yanında olurlar. ama bu, eflatun'un "ya devlet adamları filozof, ya filozoflar devlet adamı olmalıdır," sözünü gerçekleştirmek anlamına gelmez.