ne kadar güzel kontrol ediyorum kendimi hayran kaldım, götü başı neredeyse hiç dağıtmadan aylar devrildi, ona karşı zaten kuyruk hep dik.. çok havalıyız, takmıyoruz anca takılıyoruz halleri gırla gidiyor. ama işte ben hep öyle kıpır kıpırım ki buluşacakken ve ben hep o kadar buruluyorum ki sabah olduğunda.. ama insan yine de büyük oranda neyi nasıl yaşayacağını belirleyebiliyor, aşığız diye toptan edilgen olmuyoruz süreçte. o coşkular, hüzünler olanca yükleriyle çökmeyebiliyor çabalayınca sanki..
dün geceye kadar mevzuunun hiç dile gelmemesinin yarattığı muğlaklığın verdiği bir umut varmış sanırım içimde. yoktu aslında, hakkımı da yemiyeyim, hiç umut vermedi ki hülyalara dalayım doya doya! ama işte yine de bir rakı sofrasında duyunca 'arkadaş kalmak istiyorum' nidalarını ve adını kendinin bile bilmediği güzelim parfümü burnuma kokarken, öpsem ağzı aynı tadacakken, dokunsam ah işte yine yanıyor olacakken duyunca bütün bu mavalları üzülüyor insan. kendi içinden başka bir kadın çıksın, mesela savcı esra alsın sazı eline, biz de mutsuz olalım! desin istiyor. insan böyle anlarda kendi geçişi bulamayacak olsa da o kadar çok istiyor ki ona giden bir yolun olmasını...
bi tuhafım sözlük.. anlayamıyorum 'arkadaş kalalım' söylem ve davranışlarını takip eden tutku manyağı sevişmeleri.. olmasa öyle şeyler, vallaha keseceğim umudu, iyice dizginleyeceğim hislerimi. ama bir yandan öyle diyip bir yandan aylarca nasıl arzuladığını diyince ben bütün beceriksiz aşıklığımla kalıyorum o yatakta. o uyuyor, ben yanımda onu izliyorum, biz diye bir şey nedir, bizden ne kadar olur onu düşünüyorum. sabah oluyor gidiyorum sonra işe, akşam eve geldiğimde de ilk iş çarşafı koklamak oluyor kalmış mı o kokusundan birazcık, bir gecelik daha diye..